Fazıl Say feat. Genco Erkal - Hapisten Çıktıktan Sonra - Live - translation of the lyrics into English

Lyrics and translation Fazıl Say feat. Genco Erkal - Hapisten Çıktıktan Sonra - Live




Hapisten Çıktıktan Sonra - Live
After Getting Out of Prison - Live
Uyandın ner'desin?
You woke up, where are you?
Evinde
At home
Alışamadın hala uyanır uyanmaz evinde olmaya
Still not used to waking up and being at home
On üç yıl hapiste kalmanın sersemliklerinden biri de bu
This is one of the disorientations of being in prison for thirteen years
Yanında yatan kim?
Who's sleeping next to you?
Yalnızlık değil karın
Not loneliness, but your wife
Uyuyor melekler gibi mışıl mışıl
Sleeping like an angel, sound asleep
Yaraştı hatuna gebelik
Pregnancy suits her
Saat kaç?
What time is it?
Sekiz
Eight
Demek akşama kadar emniyettesiniz
So you'll be at the police station until evening
Çünkü teamüldendir
Because it's customary
Polis ev basmaz güpe gündüz
The police don't raid houses in broad daylight
Hapisten çıkmışın
You've been released from prison
Çıkar çıkmaz da gebe koymuşun karını takmışın koluna geziyorsun akşamüstü mahallede
As soon as you got out, you got your wife pregnant, took her arm in arm, and walked around the neighborhood in the afternoon
Karnı burnunda hatunun
Your wife with a bulging belly
Nazlı nazlı taşıyor mukaddes yükünü
Gracefully carries her sacred burden
Sen saygılı ve kibirlisin
You are respectful and proud
Hava serin üşümüş bebek elleri gibi
The air is cool, like a baby's hands
Bir serinlik avuçlarına alıp onu ısıtasın gelir
You feel like taking a coolness in your palms and warming it
Mahallenin kedileri kasabın kapısında
The neighborhood cats are at the butcher's door
Üst katta kıvırcık karısı
The curly-haired wife upstairs
Yerleştirmiş pencerenin pervazına memelerini akşamı seyrediyor
Placed her breasts on the windowsill and is watching the evening
Alacaaydınlık tertemiz gökyüzü
The twilight, the clear sky
Duruyor orta yerinde çoban yıldızı
The shepherd's star stands in the middle
Bir bardak su gibi pırıl pırıl
Crystal clear like a glass of water
Bu yıl uzunca sürdü pastırma yazı
The Indian summer lasted a long time this year
Dut ağaçları sarardıysa da
Even though the mulberry trees have turned yellow
İncirler hala yeşil
The figs are still green
Mürettip Refikle sütçü Yorgin'in ortanca kızı çıkmışlar akşam piyasasına
Typesetter Refik and milkman Yorgin's middle daughter have gone out to the evening market
Parmakları birbirine dolanmış
Their fingers intertwined
Bakkal karabetin ışıkları yanmış
The lights of the grocery store Karabetin are on
Affetmedi bu Ermeni vatandaş
This Armenian citizen did not forgive
Kürt dağlarında babasının kesilmesini
The killing of his father in the Kurdish mountains
Fakat seviyor seni çünkü sen de affetmedin
But he loves you because you haven't forgiven either
Bu karayı sürenleri Türk halkının alnına
Those who inflicted this darkness on the Turkish people
Mahallenin veremlileri yataklara düşenler
The tuberculosis patients of the neighborhood, those who have fallen into bed
Bakıyor camların arkasından
Looking from behind the windows
Çamaşırcı huriyenin işsiz oğlu
The unemployed son of the laundress Huriye
Omuzlarında keder kahveye gidiyor
Goes to the coffee house with sorrow on his shoulders
Ajans haberlerini veriyor radyosu Rahmi Bey'lerin
Rahmi Bey's radio is giving the agency news
Uzak Asya da bir memleket
A country in faraway Asia
Sarı ay yüzlü insanlar
People with yellow moon faces
Beyaz bir ejderhayla dövüşmekteler
Fighting a white dragon
Gönderildi seninkilerden dört bin beş yüz tane Memet
Four thousand five hundred Memets were sent from yours
Kardeşlerini katletmeye
To kill their brothers
Kızarıyor yüzün öfkeden ve utançtan
Your face reddens with anger and shame
Ve öyle umumiyetle filan değil sırf sana ait eli kolu bağlı bir hüzün
And not just in general, but a sadness that belongs only to you, with your hands and feet tied
Karını arkadan itip yere yuvarlamışlar da
As if they had pushed your wife from behind and knocked her to the ground
Düşürmüş gibi çocuğunu
As if she had lost her child
Yahut karakoldaymışın da karakolda gene dövülüyormuş gibi
Or as if you were in the police station and being beaten again
Köylü jandarmalara köylüler
Peasant gendarmes to peasants
Ansızın bastırdı gece
Suddenly night fell
Bitti akşam gezintisi
The evening walk is over
Bir polis jipi saptı sizin sokağa
A police jeep turned into your street
Karın fısıldadı
Your wife whispered
Bizim eve mi?
To our house?
Masanın örtüsü mavi basma
The tablecloth is blue calico
Üstünde yalansız, güleryüzlü, cesur kitaplarımız durur
Our honest, smiling, courageous books stand on it
Esirlikten dönmüşüm anacığım
I have returned from captivity, my mother
Kendi memleketimde düşman kalesinden
From an enemy fortress in my own country
Gecenin saat biri
One o'clock in the morning
Lambayı söndürmedik
We didn't turn off the light
Yanımda karım yatar
My wife sleeps next to me
Karım beş aylık gebeliğinde
My wife in her fifth month of pregnancy
Etim etine değen de
My flesh touching her flesh
Elimi karnına koyan da
My hand on her belly
Bebek kıpır kıpır kıpırdar
The baby moves, moves, moves
Dalda yaprak, suda balık
Leaf on a branch, fish in water
Rahimde insan yavrusu
A human baby in the womb
Yavrum
My baby
Yavrumun pembe yünden zıbını anası ördü
My baby's pink woolen undershirt was knitted by his mother
Bedeni benim karışımla bir karış kolları şu kadarcık
His body is a span with my mixture, his arms are this long
Yavrum
My baby
Kız olursa tepeden tırnağa anasına benzesin istiyorum
If it's a girl, I want her to look exactly like her mother
Oğlan olursa boyu posu bana
If it's a boy, his height and build should be like mine
Kız olursa ela ela baksın
If it's a girl, let her have hazel eyes
Oğlan olursa maviş maviş
If it's a boy, let him have blue eyes
Yavrum
My baby
Kız olsun, oğlan olsun
Whether it's a girl or a boy
Kaç yaşında olursa olsun
No matter how old he is
Yavrum düşmesin istiyorum hapislere
I don't want my baby to end up in prisons
Güzelden, haklıdan, barıştan yana diye
For being on the side of beauty, justice, and peace
Fakat malum, kızım yahut oğlum
But of course, my daughter or son
Gecikirse suların ışıması dövüşeceksin
If the waters are late in breaking, you will have to fight
Ve hatta
And even
Yani haylice müşkül zanaatmış bizde bugün babalık zanaatı da
I mean, fatherhood is quite a difficult craft these days too
Gecenin saat biri, lambayı söndürmedik
One o'clock in the morning, we didn't turn off the light
Belki yarım saat sonra, belki sabaha karşı
Maybe half an hour later, maybe before dawn
Gene basılabilir evim alıp beni götürürler
They might raid my house again and take me away
Kitaplarımızla beraber
Along with our books
Yanımda birinci şubeninkiler dönüp bakarım
I would turn around and look at the ones from the first branch next to me
Durur kapıda karım eşiğin üzerinde
My wife would stand at the door, on the threshold
Uçar entarisi sabah rüzgarında
Her dress would fly in the morning wind
Yüklü ağır karnında bebek kıpır kıpır kıpırdar
The baby would move, move, move in her heavy, pregnant belly
Anası bir oğlancık doğurdu bana
His mother gave birth to a boy for me
Sarı, kaşsız bir oğlan
A yellow, eyebrowless boy
Masmavi kundağında yatan bir nur topu
A ball of light lying in his sky-blue swaddle
Üç kilo ağırlığında
Weighing three kilos
Benim oğlan dünyaya geldiği zaman çocuklar doğdu Kore'de
When my boy came into the world, children were born in Korea
Sarı ay çiçeğine benziyorlardı
They looked like yellow moonflowers
Makartır kesti onları
MacArthur slaughtered them
Gittiler ana sütüne bile doymadan
They left without even getting their fill of mother's milk
Benim oğlan dünyaya geldiği zaman çocuklar doğdu Yunan zindanlarında
When my boy came into the world, children were born in Greek dungeons
Babaları kurşuna dizilmiş
Their fathers had been lined up and shot
Bu dünyada ilk görülecek şey diye demir parmaklığı gördüler
They saw iron bars as the first thing to see in this world
Benim oğlan dünyaya geldiği zaman çocuklar doğdu Anadolu'da
When my boy came into the world, children were born in Anatolia
Mavi gözlü, kara gözlü, elâ gözlü bebeklerdi
They were blue-eyed, black-eyed, hazel-eyed babies
Doğar doğmaz bitlendiler
They were infested with lice as soon as they were born
Kim bilir kaçı sağ kalır mucize kabilinden
Who knows how many will survive by some miracle
Benim oğlan benim yaşıma geldiği zaman
When my boy reaches my age
Ben bu dünyada olmayacağım
I won't be in this world
Ama harikulâde bir beşik olacak dünya
But the world will be a wonderful cradle
Siyah, beyaz, sarı
Black, white, yellow
Bütün çocukları sallıyan
Rocking all the children
Mavi atlas döşekli bir beşik
A blue satin-lined cradle





Writer(s): Fazıl Say, Nâzım Hikmet


Attention! Feel free to leave feedback.