Altay Kenger - Brueghel - Kış Görünümündeki Avcılar - traduction des paroles en anglais

Paroles et traduction Altay Kenger - Brueghel - Kış Görünümündeki Avcılar




Brueghel - Kış Görünümündeki Avcılar
Brueghel - Hunters in Winter
Oraya giderlerdi o avcılar Brueghel
Those hunters went to Brueghel
Kuklacı Yusuf'un arsadaki mavi gecelerine
To the blue nights in Yusuf's puppet show
Dövülen kuklacıkların donuk gözlerine gülümsemelerine
To the frozen eyes of the beaten puppets, smiling
Ve uzaklaşıp gittikten sonra da
And after they left
Elinde tefiyle elinde ayı oynatan adam
The man with the tambourine and the bear
Kuklaların birbirini arayan abilerin esrarlı ıslıklarını dinlediği
Listened to the mysterious whistles of the puppets, brothers looking for each other
Ve Yusuf'un yıldızlı perdeyi çıtaya sarıp sessizce ağladığı
And Yusuf, silently crying, wrapped the starry curtain around the bar
Büyüdüm ben
I grew up
Sonra uzak çok uzak ülkelere gittim öyle ki yürüyemezsin
Then I went to distant, distant countries, so far you can't walk
Ardımdan gelme dedim bir köpek yavrusuna
Don't follow me, I said to a puppy
Bir gece bütün sokak lambalarına teşekkür ettik Leningrad'ın
One night we thanked all the streetlights in Leningrad
Hem erkek hem kadın bir adamla
With a man who was both a man and a woman
Donan gölün üstünde Helsinki ışıkları
Helsinki lights on the frozen lake
Bu renkleri ölünce anlatacağım dedim Yusuf'a
I will tell Yusuf about these colors when I die, I said
O kadar kar o kadar kar varmıştı ki her yerde
There was so much snow, so much snow everywhere
Kara benzeyen bir kızı öptüm
I kissed a girl who looked like the darkness
Küçücük bir fahişeydi uykusu vardı
She was a little prostitute, she was asleep
Yalancıktan ağlamıştı biliyordum
I knew she had cried falsely
Masalla ayrılık arasında bir şey
Something between a fairy tale and a farewell
İşte oraya giderdi o avcılar Brueghel
Those hunters went to Brueghel
Oraya giderdi o avcılar Brueghel
Those hunters went to Brueghel
Kadınların dinmeyen ılıklığına
To the unending warmth of women
Sığınıp köpeklerinin ayakizlerine
Taking refuge in the footprints of their dogs
Uzaklara
Far away
Çocukluklarının yazlarına
To the summers of their childhood
İşaretle konuşurduk yaşlı bir barmenle İspanya'da
We talked with signs with an old bartender in Spain
Ben kekik likörü içerdim o vişne şarabı
I drank thyme liqueur, he drank cherry wine
Şarkı söylerdik limana bakan bir pencerede
We sang in a window overlooking the harbor
İki göbekli sarhoş akşam üstleri
Two pot-bellied drunkards, evenings
Cebelitarık'ta ilkbahar uğuldarken
When spring rumbled in Gibraltar
Tepelerde kuklalarla ben
Me and the puppets on the hills
Oraya giderlerdi ne aradıklarını unutarak
They went, forgetting what they were looking for
Ama şimdi derlerdi şimdi hep
But now they would say, now they always say
Şimdi Pablo oflaya puflaya geliyor
Now Pablo is coming, puffing and blowing
Kucağında bir terrier
A terrier in his arms
Bırak diyoruz bırakmam diyor köpeğimi
Leave him, we say, I won't leave my dog, he says
Orada vişne şarabından bir akşamüstü
There, an afternoon of cherry wine
Tepelere çıkıyoruz
We climb the hills
Arkamızda top oynayan bütün çocuklar
Behind us, all the kids playing ball
Oradan geliyor yanımıza Ofuri
From there comes Ofuri to join us
Atlantik gecelerinden
From the Atlantic nights
Fufu pişiren kadınların yaşadığı teneke evlerden
From the tin houses where the women lived who cooked fufu
Ve o minik fahişe bizi görmüş
And that little prostitute saw us
Brooklyn'i kucaklamış koşarak geliyor işte
She embraced Brooklyn, she's coming running
Neydi bu Mary Ann... kara tutulduk?
What was it, Mary Ann... did we get stuck?
Ama tutulduk ayışığı oyunlarına sevmek oyununa
But we got stuck, in moonlight games, in the game of loving
Yumuşaklığa, yaralı yapraklara
Softness, wounded leaves
Ardımızda reddedilmiş bir cennet
Behind us, a rejected paradise
Oraya giderlerdi o avcılar Brueghel
Those hunters went to Brueghel
İnanarak köpeklerine
Believing in their dogs
Köpüklere
Foams
Karların annelerine
The mothers of snow
Ve biz
And we
Cebelitarık'ta bir gün yine uğuldarken ilkyazımız
One day in Gibraltar, our early summer rumbles again
Köpüklerimizin üstüne çıkıyoruz
We climb over our foams
Kanla biriken
Accumulated with blood
Gülerek öldüğümüz
We die laughing
Yüzünüze çarptığımız hayatlarımızın üstüne çıkıyoruz
We climb over our lives that slapped you in the face
Yanımızda bir fahişecik
With us a little prostitute
Bir çırak
An apprentice
Ve ona bizi anlatan kuklacıklarla
And with those puppets who tell us about her
Bağırıyoruz aşağı doğru: her şeyin sonunda biz!
We shout down: in the end, it's us!
Her şeyin sonunda biz varız!
In the end, it's us!
Her şeyin sonunda biz varız işte bizi!
In the end, it's us, here we are!
Yok! Edemediniz! Orospu çocukları!
No! You couldn't! You bastards!






Attention! N'hésitez pas à laisser des commentaires.