Altay Kenger - Karakalem Bir Buz Şarkısı (feat. Hakan Savlı) - traduction des paroles en anglais

Paroles et traduction Altay Kenger - Karakalem Bir Buz Şarkısı (feat. Hakan Savlı)




Karakalem Bir Buz Şarkısı (feat. Hakan Savlı)
A Charcoal Ice Song (feat. Hakan Savlı)
Tarçın renkli bir tren geçip gitti ağaçlıktan
A cinnamon-colored train passed through the trees
Bir adam, elini kaldırdı
A man raised his hand
Hafifçe
Slightly
Çekinerek
Hesitantly
Ardından
Then
Başı cama dayalı bir kadın ağlıyordu
A woman with her head against the window was crying
Atkısını ısırmış, loş kompartımanlarda
She bit her scarf, in the smoky compartments
O adam bendim, o'na bir kolye yaptım
I was that man, I made her a necklace
Kuşların düşlerinden
From birds' dreams
'Üzgünüm' hünerle bir ipe dizdim
I strung 'I'm sorry' skillfully on a thread
'Al bunu' dedim 'avuçlarımdan'
'Take this,' I said, 'from my palms'
Uzaklarda, sisi seven o şehrin ışığında
In the distance, in the light of that city that loves fog
Beni sevmiştin, anımsadın
You loved me, do you remember?
Ve kanat çıkaran bir çocuğun ağrıları
And the pains of a child growing wings
Bir kış boyu sürmüş içinde
Lasted a whole winter inside you
Sonra bir sabah baktık ki camda
Then one morning we looked out the window
Bir kelebek adam gelmiş gülümsüyordu
A butterfly man came and smiled
Acıyla
With pain
Okşamaya
To caress
Ellerimizi
Our hands
Beyaz bir senfonide seni dansa kaldırdım
In a white symphony, I made you dance
Sedefsizdin seni dansa kaldırdım
You were mother-of-pearl-less, I made you dance
Yağmayan yağmurları
The rains that never fell
Tutulmayan sözleri
The promises that were never kept
Tarçın renkli bir tren akıp gitti yağmurda
A cinnamon-colored train flowed through the rain
Bir kadın ağlıyordu sanki kolye deseni
A woman was crying, as if a necklace pattern
Bale geceleri
Ballet nights
Saydam
Transparent
Buğu parçaları
Pieces of mist
'Yitirmeye gelmez' demiştin
'You can't lose it,' you said
Rengarenk bir pul
A colorful sequin
Peki yüzünü avuçlarıma alsaydım
What if I had taken your face in my hands
Alsaydım
If I had taken it
Orada bir heykel
There's a statue there
Ama
But
Ne heykeli?
What statue?
Dispanserin önündeki paspasta
In the pastry shop in front of the dispensary
Dün geceden kalan ölü alkolik
A dead alcoholic left over from last night
- Boğulmuş mu?
- Drowned?
Hayır bir seher artığıydı
No, it was a leftover from dawn
Ama kimden artmıştı
But who did it belong to
Hangi tablodan
From which painting
Bahçesinde ağladığın
The heart of the elementary school
İlkokulun kalbi
Where you cried in the garden
Çok sonraları
Much later
Soğuk bir sabah
A cold morning
- Şubat mıydı?
- Was it February?
Kuğuydu
It was a well
Uyandırmıştın beni
You woke me up
Kar dinmiş
The snow had stopped
İkimiz
The two of us
Senin içine bakıp
Looking inside you
Sanmıştık ki
We thought
Anlamışız herşeyi
We understood everything
Tarçın renkli bir tren geçip gitti ağaçlıktan
A cinnamon-colored train passed through the trees
'Raylar çok yumuşak olmalı' dedi kadın
'The tracks must be very soft,' the woman said
'Tren hiç ses çıkarmadan gidiyor sanki'
'The train is going by without a sound'
'Hayır bayan' dedi kondüktör
'No, ma'am,' said the conductor
'Karlı topraklar başladı, bakın.'
'The snowy lands have begun, look.'
Sustuk, karla karışık bir kadın sesi
We fell silent, a woman's voice mixed with snow
Camlar ıslandı
The windows got wet
Islandı pembeleşti
Got wet and turned pink
'Kan bu?' dedin
'Is this blood?' you said
Evet, ergenliğimin toprakları başladı
Yes, the lands of my adolescence have begun
Küçük bir asker korktu
A little soldier got scared
'Ben kimseyi öldürmek istememiştim' dedi
'I didn't want to kill anyone,' he said
Ağladı uyudu ve sayıkladı
He cried, slept, and mumbled in his sleep
Koparıp koparıp örttün kendinden
You tore it off and covered yourself with it
Üstüne bir şal gibi taç yaprakları
Vine leaves like a shawl
Gözlerini
Your eyes
Kaçırdın
You averted
Benden sürekli
From me constantly
Oysa bütün kış
Yet all winter
O garip evde
In that strange house
Sana buğudan
From the mist for you
Bir kafes yapar gibi
As if making a cage
Karakalem şarkılar yazdım
I wrote charcoal songs
O düşün kapısında
At that door of thought
Ne zaman dursan
Whenever you stopped
Bilmem ki neden
I don't know why
Heyecanlanıp
You would get excited
Geri dönerdin
And turn back
Belki o uzaklıklar
Maybe those distances
Belki akşamdan
Maybe from the evening
Alıntı bakışında
In your borrowed glance
Beyaz ellerin acı
The pain in your white hands
Sürgünlerin, sürgünlerin sonunda
At the end of exiles, exiles
Acıların sonunda, sonunda ne vardı?
At the end of pain, at the end, what was there?
- Serinlik
- Serenity
Sabah yaseminleri
Morning jasmines
- Degas
- Degas
Trenler
Trains
Doğuya gömülü
Buried in the East
Gülen ölü bir arkadaş
A smiling dead friend
Elinde yaraları
His wounds in his hand
Sen kapıyı çalardın ve melankoli
You would knock on the door and melancholy
'İçeri buyrun' derdim
'Come in,' I would say
- Girsem mi
- Should I come in
'Tabii.'
'Of course.'
Sorardım
I would ask
Bu muydu hep
Was this it all along
Kalbinizde kelebek teni
Butterfly skin in your heart
Teninizde kelebek kalbi
Butterfly heart in your skin
Kilitlenmiştik
We were locked
Kilit kokunuzdandı
It was your scent of lock
Esrara dadanmıştık
We were addicted to secrets
Yoğundu bahar
Spring was intense
Ve zangoçlar uyuyorken saatlerin içinde
And while the sextons slept inside the clocks
Ve adımı fısıldarken uzaklarda yalnızlık
And loneliness whispered my name in the distance
Kendinizi sadece bana verdiniz
You gave yourself only to me
Kollarımda bir leylak depremi
An earthquake of lilacs in my arms
Tarçın renkli bir tren geçip gitti ağaçlıktan
A cinnamon-colored train passed through the trees
Bir adam elini kaldırdı ardından
A man raised his hand then
Bir trende buzdan bir şehre girdik
We got on a train from ice to a city of ice
Evler donmuştu, anılarım donmuştu
The houses were frozen, my memories were frozen
Usulca durduk
We stopped quietly
'Bu taraftan bayan' dedi çingene
'This way, ma'am,' said the gypsy
'Atlar hazır sizi bekliyor'
'The horses are ready and waiting for you'
'Bir dakika kolyeniz' dedi kondüktör
'One minute, your necklace,' said the conductor
'sonra hep bana kalıyor tüm bu incelikleri yerlerine taşımak'
'Then it's always left to me to carry all these subtleties to their places'
Elimi tuttun 'düş bu?' dedin
You held my hand, 'Is this a dream?' you said
Bu benim çocukluğum
This is my childhood
Hadi inelim
Let's get down
İndik, buzdan yontularla doluydu her yer
We got down, everywhere was filled with ice sculptures
Bu yerlerde yatanlar ölen arkadaşlarım
Those lying here are my dead friends
Yolun sonundaki evin buz tutmuş camlarından mumışığı sızıyordu
Candlelight seeped through the icy windows of the house at the end of the road
Saçlarında küçük buz taneleri
Tiny icicles in her hair
Durduk bir isim vardı okuyamadık
We stopped, there was a name, we couldn't read it
Kapıya vurduk
We knocked on the door
Ama ağlama dedim bak donuyor gözyaşların
But don't cry, I said, look, your tears are freezing
Koparıyorum
I'm breaking it off
- Çıt (Dünya güzeldi)
- Crack (The world was beautiful)
Bir tane daha işte
Here's another one
Koparıyorum - Çıt
I'm breaking it off - Crack
Dünya
World
Kimindi?
Whose was it?





Writer(s): Altay Kenger, Hakan Savlı


Attention! N'hésitez pas à laisser des commentaires.