Paroles et traduction Atilla Atasoy - Ayrılık Sevdaya Dahil
Ayrılık Sevdaya Dahil
Separation is Included in Love
Açılmış
sarmaşık
gülleri
The
climbing
roses
have
bloomed,
Kokularıyla
baygın
Faint
with
their
fragrance.
En
görkemli
saatinde
yıldız
alacasının
At
the
most
glorious
hour
of
the
starlit
twilight,
Gizli
bir
yılan
gibi
yuvalanmış
Grief
has
nested
within
me,
İçimde
keder
Like
a
hidden
serpent.
Uzak
bir
telefonda
ağlayan
The
rainy
young
woman,
Yağmurlu
genç
kadın
Crying
on
a
distant
phone.
Uzak
karanlıklara
sürmüş
yıldızları
Has
driven
the
stars
into
the
distant
darkness.
Mor
kıvılcımlar
geçiyor
Purple
sparks
flash
Dağınık
yalnızlığımdan
Through
my
scattered
loneliness.
Onu
çok
arıyorum
onu
çok
arıyorum
I
miss
her
so
much,
I
miss
her
so
much.
Her
yerinde
vücudumun
Everywhere
on
my
body,
Ağır
yanık
sızıları
The
heavy,
burning
pangs.
Bir
yerlere
yıldırım
düşüyorum
I
fall
like
lightning
somewhere.
Ayrılığımızı
hissettiğim
an
The
moment
I
feel
our
separation,
Demirler
eriyor
hırsımdan
Iron
melts
from
my
anger.
Ay
ışığına
batmış
Bathed
in
moonlight,
Karabiber
ağaçları
The
pepper
trees.
Gecenin
ırmağında
yüzüyor
zambaklar
Lilies
swimming
in
the
river
of
the
night.
Yaseminler
unutulmuş
Jasmines
forgotten,
Tedirgin
gülümser
Smile
nervously.
Çünkü
ayrılmanın
da
vahşi
bir
tadı
var
Because
separation
too
has
a
wild
taste,
Çünkü
ayrılık
da
sevdaya
dahil
Because
separation
is
also
included
in
love,
Çünkü
ayrılanlar
hala
sevgili
Because
those
who
are
separated
are
still
lovers,
Hiç
bir
anı
tek
başına
yaşayamazlar
They
cannot
live
a
single
moment
alone,
Her
an
ötekisiyle
birlikte
Every
moment
is
with
the
other,
Her
şey
onunla
ilgili
Everything
is
about
her.
Telaşlı
karanlıkta
yumuşak
yarasalar
Soft
bats
in
the
hurried
darkness,
Gittikçe
genişleyen
The
ever-expanding
Yakılmış
ot
kokusu
Scent
of
burnt
grass.
Yıldızlar
inanılmayacak
bir
irilikte
Stars
of
unbelievable
size,
Yansımalar
tutmuş
bütün
sahili
Reflections
have
caught
the
entire
shore.
Çünkü
ayrılmanın
da
vahşi
bir
tadı
var
Because
separation
too
has
a
wild
taste,
Öyle
vahşi
bir
tad
ki
dayanılır
gibi
değil
A
taste
so
wild
it's
unbearable,
Çünkü
ayrılık
da
sevdaya
dahil
Because
separation
is
also
included
in
love,
Çünkü
ayrılanlar
hala
sevgili
Because
those
who
are
separated
are
still
lovers.
Hızla
alçalan
bulutlar
Rapidly
descending
clouds,
Karanlık
bir
ağırlık
A
dark
weight.
Hava
ağır
toprak
ağır
yaprak
ağır
The
air
is
heavy,
the
earth
is
heavy,
the
leaves
are
heavy,
Su
tozları
yağıyor
üstümüze
Water
dust
falls
upon
us.
Özgürlüğümüz
yoksa
yalnızlığımız
mıdır
If
we
have
no
freedom,
is
it
our
loneliness?
Eflatuna
çalan
puslu
lacivert
The
misty,
navy
blue
tinged
with
purple,
Bir
sis
kuşattı
ormanı
A
fog
has
surrounded
the
forest,
Karanlık
çöktü
denize
Darkness
has
descended
upon
the
sea.
Çakmak
taşı
gibi
sert
Hard
as
flint,
Elmas
gibi
keskin
Sharp
as
a
diamond,
Ne
yana
dönsen
bir
yerin
kesilir
Wherever
you
turn,
you
get
cut,
Fena
kan
kaybedersin
You
lose
blood
badly.
Kapını
bir
çalan
olmadı
mı
hele
Has
no
one
knocked
on
your
door,
especially
Elini
bir
tutan
Holding
your
hand,
Bilekleri
bembeyaz
kuğu
boynu
Wrists
as
white
as
a
swan's
neck,
Parmakları
uzun
ve
ince
Fingers
long
and
slender,
Sımsıcak
bakışları
suç
ortağı
Warm
glances
as
an
accomplice,
Kaçamak
gülüşleri
gizlice
Secret
smiles.
Yalnızların
en
büyük
sorunu
The
biggest
problem
for
the
lonely,
Tek
başına
özgürlük
ne
işe
yarayacak
What
good
is
freedom
alone,
Bir
türlü
çözemedikleri
bu
This
they
can
never
solve.
Ölü
bir
gezegenin
Of
a
dead
planet,
Soğuk
tenhalığına
To
its
cold
solitude,
Benzemesin
diye
So
as
not
to
resemble,
Özgürlük
mutlaka
paylaşılacak
Freedom
must
be
shared,
Suç
ortağı
bir
sevgiliyle
With
an
accomplice,
a
lover.
Sanmıştık
ki
ikimiz
We
thought
that
the
two
of
us,
Yeryüzünde
ancak
On
earth,
only
Birbirimiz
için
varız
Exist
for
each
other.
İkimiz
sanmıştık
ki
We
thought
that
the
two
of
us,
Tek
kişilik
bir
yalnızlığa
bile
Even
in
a
single
loneliness,
Rahatça
sığarız
Could
easily
fit.
Hiç
yanılmamışız
We
were
never
wrong.
Her
an
düşüp
düşüp
Falling
and
falling
every
moment,
Kristal
bir
bardak
gibi
Like
a
crystal
glass,
Tuz
parça
kırılsak
da
Even
if
we
shatter
into
pieces
of
salt,
Hala
içimizde
o
yanardağ
ağzı
That
volcanic
mouth
still
within
us,
Hala
kıpkızıl
gülümseyen
Still
smiling
crimson
red,
-Sanki
ateşten
bir
tebessüm-
- As
if
a
smile
of
fire
-
Zehir
zemberek
aşkımız
Our
poisonous
love.
Évaluez la traduction
Seuls les utilisateurs enregistrés peuvent évaluer les traductions.
Writer(s): Atilla Atasoy
Attention! N'hésitez pas à laisser des commentaires.