Paroles et traduction Bulutsuzluk Ozlemi - Sıcaktı
Добавлять перевод могут только зарегистрированные пользователи.
Sapı
kanlı,
demiri
kör
bir
bıçaktı
A
knife
with
a
bloody
handle
and
a
blunt
blade
Bulutlar
doluydular,
The
clouds
were
full,
Bulutlar
boşanacak
The
clouds
were
about
to
burst
Boşanacaktı
They
were
about
to
burst
O,
kımıldanmadan
baktı,
He
looked
without
moving,
Kayalardan
From
the
rocks
İki
gözü
iki
kartal
gibi
indi
ovaya
His
two
eyes
descended
like
two
eagles
to
the
plain
Orda
en
yumuşak,
en
sert
There,
the
softest,
the
hardest
En
tutumlu,
en
cömert,
The
most
frugal,
the
most
generous,
En
büyük,
en
güzel
kadın
The
greatest,
the
most
beautiful
woman
Nerdeyse
doğuracak
Was
almost
about
to
give
birth
Doğuracaktı
She
was
about
to
give
birth
Baktı
Karaburun
dağlarından
O
He
looked
from
the
Karaburun
mountains
Baktı
bu
toprağın
sonundaki
ufka
He
looked
at
the
horizon
at
the
end
of
this
land
Çatarak
kaşlarını
Frowning
Kırlarda
çocuk
başlarını
The
heads
of
children
in
the
fields
Kanlı
gelincikler
gibi
koparıp
Like
bloody
poppies,
tearing
them
off
Çırılçıplak
çığlıkları
sürükleyip
peşinde
Dragging
their
naked
screams
behind
him
Beş
tuğlu
bir
yangın
geliyordu
karşıdan
ufku
sarıp
A
fire
with
five
tongues
was
coming
from
the
opposite
side,
wrapping
the
horizon
Bu
gelen
This
one
who
came
Şehzade
Murat'tı
Was
Prince
Murat
Hükmü
hümayun
sadır
olmuştu
ki
The
imperial
decree
had
been
issued
Şehzade
Murat'ın
That
Prince
Murat
Aydın
eline
varıp
Reaching
the
land
of
Aydın
Bedreddin
halifesi
Mustafa'nın
başına
ine
Would
descend
upon
the
head
of
Bedreddin's
caliph
Mustafa
Bedreddin
halifesi
mülhid
Mustafa
baktı,
Bedreddin's
caliph,
the
heretic
Mustafa,
looked,
Baktı
köylü
Mustafa
The
peasant
Mustafa
looked
Baktı
korkmadan
He
looked
without
fear
Gülmeden
Without
laughing
Baktı
dimdik
He
looked
straight
Kayalardan
From
the
rocks
Orda
en
yumuşak,
en
sert
There,
the
softest,
the
hardest
En
tutumlu,
en
cömert,
The
most
frugal,
the
most
generous,
En
büyük,
en
güzel
kadın
The
greatest,
the
most
beautiful
woman
Nerdeyse
doğuracak
Was
almost
about
to
give
birth
Doğuracaktı
She
was
about
to
give
birth
Baktı
Bedreddin
yiğitleri
The
warriors
of
Bedreddin
looked
Kayalardan
ufka
baktılar
They
looked
from
the
rocks
to
the
horizon
Gitgide
yaklaşıyordu
bu
toprağın
sonu
The
end
of
this
land
was
approaching
Fermanlı
bir
ölüm
kuşunun
kanatlarıyla
With
the
wings
of
a
death
bird
with
a
decree
Oysaki
onlar
bu
toprağı
However,
they,
this
land
Bu
kayalardan
bakanlar,
onu,
Those
who
looked
from
these
rocks,
her,
Üzümü,
inciri,
narı
The
grapes,
the
figs,
the
pomegranates
Tüyleri
baldan
sarı
Feathers
as
yellow
as
honey
Sütleri
baldan
koyu
davarları,
Milk
darker
than
honey,
their
cattle,
İnce
belli,
aslan
yeleli
atlarıyla
With
their
slender-waisted,
lion-maned
horses
Duvarsız
ve
sınırsız
Without
walls
and
without
borders
Bir
kardeş
sofrası
gibi
açmışlardır
They
had
opened
like
a
brotherly
table
Baktı
Bedreddin
yiğitleri
The
warriors
of
Bedreddin
looked
Baktılar
ufka
They
looked
at
the
horizon
En
yumuşak,
en
sert
The
softest,
the
hardest
En
tutumlu,
en
cömert,
The
most
frugal,
the
most
generous,
En
büyük,
en
güzel
kadın
The
greatest,
the
most
beautiful
woman
Nerdeyse
doğuracak
Was
almost
about
to
give
birth
Doğuracaktı
She
was
about
to
give
birth
Bulutlar
doluydular
The
clouds
were
full
Nerdeyse
tatlı
bir
söz
gibi
ilk
damla
düşecekti
yere
Almost
like
a
sweet
word,
the
first
drop
was
about
to
fall
to
the
ground
Birdenbire
kayalardan
dökülür
Suddenly
pouring
from
the
rocks
Gökten
yağar
Raining
from
the
sky
Yerden
biter
gibi,
As
if
growing
from
the
ground,
Bu
toprağın
verdiği
en
son
eser
gibi
Like
the
last
work
given
by
this
land
Bedreddin
yiğitleri
şehzade
ordusunun
karşısına
çıktılar
The
warriors
of
Bedreddin
stood
before
the
prince's
army
Dikişsiz
ak
libaslı
In
seamless
white
robes
Baş
açık
yalnayak
Bareheaded
and
barefoot
Ve
yalın
kılıçtılar
And
with
their
swords
drawn
Mübalağa
cenk
oldu
There
was
an
exaggerated
battle
Aydının
Türk
köylüleri,
The
Turkish
peasants
of
Aydın,
Sakızlı
Rum
gemiciler,
The
Greek
sailors
of
Sakız,
Yahudi
esnafları,
The
Jewish
tradesmen,
On
bin
mülhid
yoldaşı
Börklüce
Mustafa'nın
The
ten
thousand
heretic
comrades
of
Börklüce
Mustafa
Börklüce
Mustafa'nın
Börklüce
Mustafa's
Düşman
ormanına
on
bin
balta
gibi
daldı
Plunged
into
the
enemy
forest
like
ten
thousand
axes
Bayrakları
al,
yeşil
Their
flags
red,
green
Kalkanları
kakma,
tolgası
tunç
Their
shields
embossed,
their
helmets
bronze
Pare
pare
edildi
ama,
Were
broken
into
pieces,
but
Boşanan
yağmur
içinde
gün
inerken
akşama
As
the
day
turned
into
evening
in
the
pouring
rain
On
binler
iki
bin
kaldı
Tens
of
thousands
became
two
thousand
Évaluez la traduction
Seuls les utilisateurs enregistrés peuvent évaluer les traductions.
Attention! N'hésitez pas à laisser des commentaires.