Fazıl Say feat. Genco Erkal, Serenad Bağcan, Guvenc Dagustun, Gökçe Çatakoğlu & Nazım Hikmet Korosu - Yaşamaya Dair - Live - traduction des paroles en anglais

Paroles et traduction Fazıl Say feat. Genco Erkal, Serenad Bağcan, Guvenc Dagustun, Gökçe Çatakoğlu & Nazım Hikmet Korosu - Yaşamaya Dair - Live




Yaşamaya Dair - Live
About Living - Live
Yaşamak şakaya gelmez,
Living is no joke,
Büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
You have to live with great seriousness
Bir sincap gibi meselâ,
Like a squirrel for example,
Yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
I mean, without expecting anything beyond and outside of living,
Yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
I mean, your whole job will be to live.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
You will take living seriously,
Hem de o derecede, öylesine ki,
So much so, to such an extent that,
Meselâ, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
For example, with your arms tied behind your back, your back against the wall,
Yahut kocaman gözlüklerin,
Or with your huge glasses,
Beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
In your white coat in a laboratory
Insanlar için ölebileceksin,
You will be able to die for people,
Hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
Even for people you've never seen,
Hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
Even when no one forced you to do it,
Hem de en güzel en gerçek şeyin
Even though you know the most beautiful and real thing
Yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Is to live.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
I mean, you will take living so seriously,
Yetmişinde bile, meselâ, zeytin dikeceksin,
Even at seventy, for example, you will plant an olive tree,
Hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
And not because it will be left to children or anything,
Ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
Because you are afraid of dying but you don't believe in death,
Yaşamak yani ağır bastığından.
Because living, that is, weighs heavier.
Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
Let's say we are a seriously ill patient,
Yani, artık o beyaz masadan hiç kalkmamak ihtimali de var.
I mean, there is also the possibility of never getting up from that white table again.
Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
Even if it's impossible not to feel the sorrow of leaving a little early
Biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,
We will still laugh at the Bektashi joke being told,
Hava yağmurlu mu diye bakacağız pencereden,
We will look out the window to see if it's raining,
Yahut da yine sabırsızlıkla bekleyeceğiz
Or we will still wait impatiently
En son ajans haberlerini.
For the latest news from the agency.
Diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için,
Let's say there's something worth fighting for,
Diyelim ki, cephedeyiz.
Let's say we're at the front.
Orda daha ilk hücumda, daha o gün
There, in the first attack, on that very day
Yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
It is also possible to fall face down and die.
Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
We will know this with a strange resentment,
Fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
But still we will be insanely curious
Belki de yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.
About the end of the war, which may last for years.
Diyelim ki, hapisteyiz,
Let's say we're in prison,
Yaşımız da elliye yakın,
And we're about fifty years old,
Daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
Let it be another eighteen years before the iron gate opens.
Biz yine de dışarıyla beraber yaşayacağız,
We will still live together with the outside,
Insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgârıyla
With its people, animals, struggles and wind
Yani, duvarın arkasındaki dışarıyla.
I mean, with the outside behind the wall.
Yani, nasıl ve nerde olursak olalım
I mean, wherever and however we are
Hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...
We will live as if we will never die...
Bu dünya soğuyacak,
This world will cool down,
Yıldızların arasında bir yıldız,
A star among the stars,
Hem de en ufacıklarından,
And one of the smallest,
Mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
A speck of tinsel on blue velvet, that is,
Bu koskocaman dünyamız.
This huge world of ours.
Bu dünya soğuyacak günün birinde,
This world will cool down one day,
Hattâ ölü bir bulut
Not even like a dead cloud
Yahut bir buz yığını gibi de değil,
Or a pile of ice,
Boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
It will roll like an empty walnut
Zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.
In the pitch dark, endlessly.
Şimdiden acısı çekilecek bunun,
The pain of this will be felt now,
Duyulacak mahzunluğu şimdiden.
The sadness will be heard now.
Böylesine sevilecek bu dünya
This world will be loved so much
"Yaşadım" diyebilmen için...
So that you can say "I lived"...
"Yaşadım" diyebilmen için...
So that you can say "I lived"...
"Yaşadım" diyebilmen için...
So that you can say "I lived"...
"Yaşadım" diyebilmen için...
So that you can say "I lived"...
İçin, için...
Inside, inside...
"Yaşadım" diyebilmen için...
So that you can say "I lived"...
"Yaşadım" diyebilmen için...
So that you can say "I lived"...
"Yaşadım" diyebilmen için...
So that you can say "I lived"...
İçin, için...
Inside, inside...
"Yaşadım" diyebilmen için...
So that you can say "I lived"...
"Yaşadım" diyebilmen için...
So that you can say "I lived"...
"Yaşadım" diyebilmen için...
So that you can say "I lived"...
İçin, için...
Inside, inside...
"Yaşadım" diyebilmen için...
So that you can say "I lived"...
"Yaşadım" diyebilmen için...
So that you can say "I lived"...
"Yaşadım" diyebilmen için...
So that you can say "I lived"...
İçin, için...
Inside, inside...
"Yaşadım" diyebilmen için...
So that you can say "I lived"...
"Yaşadım" diyebilmen için...
So that you can say "I lived"...
"Yaşadım" diyebilmen için...
So that you can say "I lived"...
Yaşadım...
I lived...





Writer(s): Fazil Say


Attention! N'hésitez pas à laisser des commentaires.