Paroles et traduction Grejuva - AntikAcılar
Добавлять перевод могут только зарегистрированные пользователи.
"Gözlerin
gözlerime,
değince
"When
your
eyes
touch
my
eyes,
Felaketim
olurdu,
ağlardım
It
would
be
my
disaster,
I
would
cry
Beni
sevmiyordun,
bilirdim
You
didn't
love
me,
I
knew
it
Bir
sevdiğin
vardı,
duyardım"
You
had
someone
you
loved,
I
would
hear
it"
Şimdilerde
öğrendim
ben,
mutluluk
bi'
lüks
ve
fazla
Now
I
have
learned
that
happiness
is
a
luxury
and
too
much
Tatlı
bir
kalbi
var,
acıların
ta
en
aslında
He
has
a
sweet
heart,
in
the
very
depths
of
pains
İşte
burdasın,
yanıbaşımda
çok
yakın
Here
you
are,
so
close
to
me
Sesin
kulaklarımda,
fısıltıyla
uzak
kadın
Your
voice
in
my
ears,
distant
woman
with
a
whisper
Namını
hak
etmiş
sesin
kadar,
zarif
adın
Your
name
is
as
elegant
as
your
voice,
which
deserves
its
reputation
Yüzüme
felci
indiren,
hafifçe
güldüren
tadın
Your
slightly
smiling
taste
that
paralyzes
my
face
İçimdeki
fırtınadan,
sana
bir
damla
sıçramaz
mı?
Wouldn't
a
drop
splatter
on
you
from
the
storm
inside
me?
İçindeki
dalgada
boğulmak
nasip
olmaz
mı?
Wouldn't
you
drown
in
the
wave
inside
you?
Ne
düşünüyorsun?
Gözlerin
uzanmış
semalara!
What
are
you
thinking?
Your
eyes
have
reached
the
heavens!
Kurtul
artık
hudutlardan,
bu
memleket
dardı
sana!
Now
get
rid
of
the
borders,
this
country
was
narrow
for
you!
Aşk
acıysa,
özlemimdi
acının
antiği
If
love
is
pain,
my
longing
was
the
antique
of
pain
Eski
bir
masaldı
sanki,
delirmişin
seçtiği
It
was
like
an
old
tale,
chosen
by
a
madman
Öpülmüş
dudakların,
hayatın
sırrı
gibi
çözülmemiş
Your
kissed
lips
are
unsolved,
like
the
secret
of
life
Öyle
bir
hilal
ki,
bugün
görülmemiş
Such
a
crescent
that
has
never
been
seen
today
İç
geçirdiğim
zamana,
diş
geçirmek
imkansız
It
is
impossible
to
bite
into
the
time
I
sighed
Bakmaya
çekinmiş
bulut,
kızıl
ve
utanmış
The
cloud
that
refrained
from
looking,
is
crimson
and
ashamed
"Zor
bir
adam
olduğumu
söylüyorlar
"They
say
I
am
a
difficult
man
Kapalı
bir
kitap
gibiymişim
That
I
am
like
a
closed
book.
Bundan
her
zaman
yakınırlar
They
always
complain
about
this.
Çok
güzel
bir
kadındı!"
She
was
a
very
beautiful
woman!"
Bilirsin,
konuşamazdık
ve
bakışamazdık
You
know,
we
couldn't
talk
or
look
at
each
other
İki
hece
dilimde
büyür,
iki
gözün
gözümde
kalmaz
Two
syllables
grow
in
my
tongue,
your
two
eyes
don't
stay
in
mine
Bil
ki
bu
semtten
de
taşınmıştı
antikacılar
Know
that
the
antique
dealers
have
moved
out
of
this
neighborhood
as
well
Senin
gel
gitindi,
benim
içimde
antik
acılar
Your
coming
and
going,
the
antique
pains
in
me
Bilirsin,
konuşamazdık
ve
bakışamazdık
You
know,
we
couldn't
talk
or
look
at
each
other
İki
hece
dilimde
büyür,
iki
gözün
gözümde
kalmaz
Two
syllables
grow
in
my
tongue,
your
two
eyes
don't
stay
in
mine
Bil
ki
bu
semtten
de
taşınmıştı
antikacılar
Know
that
the
antique
dealers
have
moved
out
of
this
neighborhood
as
well
Senin
gel
gitindi,
benim
içimde
antik
acılar
Your
coming
and
going,
the
antique
pains
in
me
"Onu
çok
sevdim
sadece...
"I
just
loved
her
so
much...
Sadece
bunu
nasıl
göstereceğimi
bilemedim!"
I
just
didn't
know
how
to
show
it!"
Ruhumun
güzelliğini
sunduğumu
sandığım
I
thought
I
had
offered
the
beauty
of
my
soul
Camekandan
bozma
parlak
vitrinlerim
terkedilmiş
My
shop
windows
made
of
glass
are
abandoned
Meğerse
kimse
benim
sunduğuma
bakmamış
da
Apparently,
nobody
looked
at
what
I
offered
Yansıyanla
akislerinde,
saçlarını
düzeltmiş
And
they
fixed
their
hair
in
their
reflections
Halbuki
ben
hep,
en
altında
yaşadım
aşkı
Yet,
I
have
always
lived
love
at
its
lowest
Onbaşım
Seyit
gibi,
omuzlarda
taşıdım
I
carried
it
on
my
shoulders,
like
Sergeant
Seyit
Antik
acıma
rağmen,
duygularına
acıdım
Despite
my
antique
pain,
I
felt
sorry
for
your
feelings
Antikacılar
aldı
tozlu
depoya
taşıdı
The
antique
dealers
took
it
to
the
dusty
depot
Şimdi
o
depo
hep
eskileri
kusuyor
Now
that
depot
keeps
vomiting
the
past
Ve
eskiler
beni
çağırıyor,
eskiler
biliyor
And
the
past
calls
me,
the
past
knows
Eskiden
olsa
kalemi
itelerdim
zorla
In
the
past,
I
would
insist
on
writing
Artık
yazmak
istemiyorum,
kalem
kendi
koşuyor
Now
I
don't
want
to
write,
the
pen
runs
on
its
own
Gözüme
değdiğinde
gözün,
yanakların
kirazi
When
your
eyes
meet
mine,
your
cheeks
are
cherries
Ne
güzel
de
anlatmıştı,
oysa
Sa'di
Şirazî
How
beautifully
Sa'di
of
Shiraz
had
told
it
Nefretle
bakarsan,
Yusuf'u
çirkin
görürsün
If
you
look
with
hatred,
you
will
see
Joseph
as
ugly
Varsa
sevgi
ucunda,
şeytanı
melek
görürsün
If
there
is
love
at
the
end,
you
will
see
the
devil
as
an
angel
Dostun
uykuya
çekildiği
hıyanetler
mevsimi
The
season
of
betrayals
when
your
friend
retreats
to
sleep
İsteksiz
ve
arzusuz
bir
teşekkür
merasimi
A
reluctant
and
unwilling
thank-you
ceremony
Şimdi
satın
alır
hepsini,
eski
zaman
parası
Now
the
old-time
money
buys
it
all
Dilimizde
hep
eski
zaman;
aşkları
ve
yarası
We
always
speak
of
old
times
in
our
language;
their
loves
and
wounds
Bilirsin,
konuşamazdık
ve
bakışamazdık
You
know,
we
couldn't
talk
or
look
at
each
other
İki
hece
dilimde
büyür,
iki
gözün
gözümde
kalmaz
Two
syllables
grow
in
my
tongue,
your
two
eyes
don't
stay
in
mine
Bil
ki
bu
semtten
de
taşınmıştı
antikacılar
Know
that
the
antique
dealers
have
moved
out
of
this
neighborhood
as
well
Senin
gel
gitindi,
benim
içimde
antik
acılar
Your
coming
and
going,
the
antique
pains
in
me
Bilirsin,
konuşamazdık
ve
bakışamazdık
You
know,
we
couldn't
talk
or
look
at
each
other
İki
hece
dilimde
büyür,
iki
gözün
gözümde
kalmaz
Two
syllables
grow
in
my
tongue,
your
two
eyes
don't
stay
in
mine
Bil
ki
bu
semtten
de
taşınmıştı
antikacılar
Know
that
the
antique
dealers
have
moved
out
of
this
neighborhood
as
well
Senin
gel
gitindi,
benim
içimde
antik
acılar
Your
coming
and
going,
the
antique
pains
in
me
Évaluez la traduction
Seuls les utilisateurs enregistrés peuvent évaluer les traductions.
Writer(s): Kadir Erten
Attention! N'hésitez pas à laisser des commentaires.