Paroles et traduction Sagopa Kajmer - Toz Taneleri
Добавлять перевод могут только зарегистрированные пользователи.
Toz Taneleri
Dust Particles
Hüznümün
en
yükseğinden
şöyle
baksan
manzarama
If
you
were
to
look
at
my
view
from
the
highest
point
of
my
sadness
Gözlerini
alamazdın,
gözlerini
alırdılar
You
wouldn't
be
able
to
take
your
eyes
off
it,
they
would
steal
your
eyes
away
Mazi
bazen
mavi,
bazen
haki,
bazen
zifir
The
past
is
sometimes
blue,
sometimes
khaki,
sometimes
pitch-black
Ve
mazidekiler
bazen
şeker
bazen
zehir
And
the
people
in
the
past
are
sometimes
sweet,
sometimes
poison
Karanlığa
yanaşır
aydınlık,
limana
yanaştığı
gibi
geminin
Darkness
approaches
the
light,
like
a
ship
approaching
the
harbor
Güzellik
arayışında
çirkin
Ugly
in
the
search
for
beauty
İçinde
çok
kişi
var
terk
etmediğin
There
are
many
people
inside
you
that
you
don't
abandon
Yapamasan
da
olsaydı
en
azından
sarf
etmişliğin
Even
if
you
couldn't,
at
least
you
should
have
tried
Kaç
kendinden,
yarış
mesafelerle
Escape
from
yourself,
race
with
distances
Ya
da
korkma,
seni
kurtar,
savaş
süvarilerle
Or
don't
be
afraid,
let
it
save
you,
fight
with
cavalry
Bak
ben
kopardım
güneşten
parçalar
ellerimle,
Look,
I
tore
pieces
from
the
sun
with
my
hands
Fırlattım
onun
kardan
adamlarına
var
gücümle
And
threw
them
at
his
snowmen
with
all
my
might
Eksik
kalan
şiirlerini
topluyorum
bu
günlerde
I'm
collecting
my
incomplete
poems
these
days
Ömrümün
ve
çıplak
ayaklarımın
izleri
asfaltta
My
life
and
the
traces
of
my
bare
feet
on
the
asphalt
İki
kişilikken
teke
düştüm
hayatta
I
fell
from
being
two
to
one
in
life
Ama
duble
söyledim
rakımı
masama
inatla
But
I
ordered
my
raki
double
at
the
table
stubbornly
Uçur
beni
rüzgar
toz
taneleri
gibi
burdan
uzağa
doğru
Carry
me
away,
wind,
like
dust
particles,
far
away
from
here
Gel
beni
kurtar,
alalım
başımızı
gidelim
uzağa
doğru
Come
save
me,
let's
leave
and
go
far
away
Elimde
bir
gül
var,
dikenleri
sivri
batar
tenime
doğru
I
have
a
rose
in
my
hand,
its
thorns
are
sharp,
they
pierce
my
skin
Bu
kaçıncı
ihtar
hayatın
iki
dudağı
arasından
yüzüme
doğru?
How
many
times
has
life
given
me
this
warning
from
its
two
lips,
right
to
my
face?
Sakladım
benim
için
beni
bana,
hatırlatır
zor
zamanda
beni
bana
diye
I
hid
me
for
me,
so
that
it
would
remind
me
of
me
in
difficult
times
Sakladım
benim
için
beni
bana,
hatırlatır
zor
zamanda
beni
bana
diye
I
hid
me
for
me,
so
that
it
would
remind
me
of
me
in
difficult
times
Yaşıyor
gibi
yapıp
aralarında
ölü
de
gezdim
ama
I
even
walked
among
them
pretending
to
be
alive,
but
Üzerimden
düşen
ölü
toprağının
tozunu
tekmeledim
sonra
(sonra)
Then
I
kicked
away
the
dust
of
the
dead
earth
that
fell
on
me
(then)
Nefes
kadar
hafifledim;
iyi,
güzel,
hafifken
her
şey
ağırlaştı
hiddetim
I
became
as
light
as
breath;
when
everything
was
good,
beautiful,
and
light,
my
anger
became
heavy
Yerle
gök
arasında
ortaya
bakarken
gözüm
My
eyes
look
straight
in
the
middle
between
the
earth
and
the
sky
Tam
o
anda
içime
oturur
öküzüm
Right
at
that
moment,
my
ox
sits
inside
me
Zaman
belli
zaman
gelip
yanaklarımdan
makas
alır
Time,
a
certain
time,
comes
and
takes
scissors
to
my
cheeks
Gözümün
önüne
düşer
dün
ve
bugün
parçalanır
gözümün
önünde
Yesterday
and
today
fall
before
my
eyes,
and
they
shatter
before
my
eyes
Ah
be
hayat!
Bir
kez
de
bir
dediğimi
ikilettirme
Oh
life!
Don't
make
me
doubt
what
I
say
for
once
Duymak
istemiyorum
işittirme
I
don't
want
to
hear,
don't
make
me
Ciğerimi
onun
mangalında
pişirttirme
Don't
let
it
cook
my
lungs
on
its
barbecue
Işıkları
yuttu
gece,
kalem
uyandı
gece
gece
The
night
swallowed
the
lights,
the
pen
woke
up
at
night
Yarınlarımın
cümlelerini
kuruyorum
şu
an
hece
hece
I'm
forming
the
sentences
of
my
tomorrows
right
now,
syllable
by
syllable
Ben
mırıldanan
adam,
dilsiz
odam
I'm
the
murmuring
man,
my
room
is
mute
Sanki
okyanusun
ortasında
ıssız
adam
As
if
a
lonely
man
in
the
middle
of
the
ocean
Uçur
beni
rüzgar
(rüzgar)
toz
taneleri
gibi
burdan
uzağa
doğru
(doğru,
doğru)
Carry
me
away,
wind
(wind),
like
dust
particles,
far
away
from
here
(away,
away)
Gel
beni
kurtar
(kurtar),
alalım
başımızı
gidelim
uzağa
doğru
Come
save
me
(save
me),
let's
leave
and
go
far
away
(Gel
beni
kurtar,
gel
beni
kurtar)
(Come
save
me,
come
save
me)
Elimde
bir
gül
var
(gül
var),
dikenleri
sivri
batar
tenime
doğru
I
have
a
rose
(a
rose),
its
thorns
are
sharp,
they
pierce
my
skin
(Tenime
doğru,
tenime
doğru
batar)
(Towards
my
skin,
towards
my
skin
they
pierce)
Bu
kaçıncı
ihtar
hayatın
iki
dudağı
arasından
yüzüme
doğru?
How
many
times
has
life
given
me
this
warning
from
its
two
lips,
right
to
my
face?
Sakladım
benim
için
beni
bana,
hatırlatır
zor
zamanda
beni
bana
diye
I
hid
me
for
me,
so
that
it
would
remind
me
of
me
in
difficult
times
Sakladım
benim
için
beni
bana,
hatırlatır
zor
zamanda
beni
bana
diye
I
hid
me
for
me,
so
that
it
would
remind
me
of
me
in
difficult
times
Évaluez la traduction
Seuls les utilisateurs enregistrés peuvent évaluer les traductions.
Attention! N'hésitez pas à laisser des commentaires.