Altay Kenger - Islak Mayıs Şarkısı - перевод текста песни на английский

Текст и перевод песни Altay Kenger - Islak Mayıs Şarkısı




Islak Mayıs Şarkısı
Wet May Song
Şeytanın beline sardığı kuşakla bağlayıp gözlerimi
They tied my eyes with the belt that the devil wore around his waist,
Bu korkunç tuzlu yutkunmanın orta yerine bıraktılar beni
and left me in the middle of this terrifying salty swallow.
Bıraktın beni
You left me.
O tahta balerinin yırtık bacaklarından benim tebliğimden
From the torn legs of that wooden ballerina, from my proclamation,
Bir yansıma bir sıçrayış
a reflection, a leap.
Gece üçte uyanıp başladım alkışlamaya, bıraktın beni
I woke up at three in the morning and started clapping, you left me.
Yazı sorguya aldılar
They interrogated summer.
İşkencede kısa kalbim
My short heart in torture.
Dolaşıyorum yeni yanmış lisenin koridorlarından
I wander the corridors of the newly burnt high school,
Da, sözlüye kaldırılıyor ilk sevgilim intihar
And, my first love is being called up for a verbal exam, a suicide.
Ben hiç ders çalışmadım senden başka, bıraktın beni
I never studied anything but you, you left me.
Kibar bir orospuyum ben, bunu da yazdım kumsala
I'm a polite whore, I wrote that on the beach too.
Tırnaklarına gözyaşı ojeleri süren
You who put tearful nail polishes on your nails.
Artmayacağım, eksilmekti sevişmelerimiz
I won't increase, our lovemaking was about diminishing.
Bunun için hergün bir çocuk öldürüyorum
That's why I kill a child every day.
Parmaklarım bir ferman gibi açılıyor gırtlağında
My fingers open like a decree in your throat.
Bir güle saati sormak değil mi çekip gitmenin öncesi
Isn't asking a rose for the time before leaving?
Eğilip bir kediyi okşamak olmasın
Let it not be that I bend down and stroke a cat.
Geri gelmek istemenin en büyük delili
The greatest proof of wanting to come back.
Bıraktın beni
You left me.
Yanıtım: anlayacaktık zaten sıkıldığımızı ve bunun
My answer: we would understand anyway that we got bored and that this
Böyle bungun, kırışık sürmeyeceğini
wouldn't go on like this, tired, wrinkled.
Kahverengiye çevirdi yaşadığım sevdalar beni
The loves I lived through turned me brown.
Türkçeler yetmedi karardıkça parlayan şarkıma
Turkish words weren't enough for my song that glowed as it darkened.
Girdiğim bahçede yitti sidikli ömrüm
My peeing life was lost in the garden I entered.
Sanki
As if
Bir tren raydan çıktı vücudumda
a train derailed in my body.
Bıraktın beni
You left me.
Yıkandım ateşin suyunda
I washed in the water of fire.
Gümüşlendim kurşunlandım
I silvered, I leaded.
Neşter perisiyim şimdilerdeyse
Now I'm a scalpel fairy.
Yüksek sesle güldüm buna
I laughed out loud at this.
Bunu da -bunu da yazdım kumsala
I wrote this too - I wrote this on the beach too.
Kendi çevremi
My own surroundings
Üç yüz altmış beş günde döndüm sana döndüm dön bana
I turned to you, I turned to you, turn to me, for three hundred and sixty-five days.
Kurtarılamaz ayrılıklar yaşıyoruz çarparak söğütlere
Are we living through irredeemable partings, hitting the willows?
Uğrunda ölünecekleri mi gömüyoruz güneşin battığı yere
Are we burying those who would die for you, where the sun sets?
Aşk, çekim eki almıyor
Love does not take a suffix.
Başka uyaklarla kalıyor ayakta bıraktın beni
It stands on its own feet, with other rhymes, you left me.
Aşk, artık korkak bir zamir gibi
Love, now like a cowardly pronoun,
Sabahakşam sağınasoluna jilet atmakta
Is cutting razors on the left and right, morning and night.
Bu bir lisan-ı hafidir ki ruha dolmakta
This is a language that fills the soul.
Yalnızlık okuma-yazma bilmiyor
Loneliness can't read or write.
Siz sürdürün kentinizi
Keep your city going.
Komik sarhoşluklarınızı, sahte öpüşmelerinizi
Your funny drunkenness, your fake kisses.
Girin kalabalığa pazar yerlerine otobüslere, bıraktın beni
Go into the crowds, to the marketplaces, to the buses, you left me.
Kaybolun yüzünüzde
Get lost in your face.
Siz sürdürün kentinizi
Keep your city going.
Yangınınızı ben alıyorum, depremlerinizi
I'm taking your fire, your earthquakes.
Sel baskınlarınızı, salgınlarınızı
Your floods, your epidemics.
Afetleri götürüyorum muazzam aşklarınızdan
I'm taking the disasters from your amazing love.
Şeytanın beline sardığı kuşakla bağlayıp gözlerimi
They tied my eyes with the belt that the devil wore around his waist,
Bu korkunç tuzlu yutkunmanın orta yerine bıraktınız beni
and left me in the middle of this terrifying salty swallow.
İçime beton bir martı döktünüz
You poured a concrete seagull into me.
İçime batırdınız ceylan kemiğini
You sank the gazelle bone inside me.
Sevgi kubilay'ıydım ben
I was the love cube.
Keserek bileklerimi nankör bir testereyle
Cutting my wrists with an ungrateful saw.
Kopuk ellerimi dolaştırdınız bir sopa ucunda tüm yeryüzünde
You made my detached hands wander all over the earth, on the end of a stick.
Şiir yazdırmadınız bana şiirime döndüm sana döndüm dön bana
You didn't make me write poetry, I became my poetry, I turned to you, I turned to you, turn to me.
Siz sürdürün kentinizi
Keep your city going.
Ben sizin payınıza nasıl olsa
I'm living your tragedies anyway,
Yaşıyorum trajedilerinizi
Your tragedies in your amazing love!
Muazzam aşklarınızdaki!
Your tragedies!






Внимание! Не стесняйтесь оставлять отзывы.