Jehan Barbur - Sarı - перевод текста песни на английский

Текст и перевод песни Jehan Barbur - Sarı




Sarı
Yellow
Bir ara sokakta öldüm... dün
A back street is where I died... yesterday
Öylece yani.
So suddenly,
Birdenbire
out of the blue
Boşluğa düşer gibi, sarı bir sessizliğin içinde
Like falling into the void, in a deafening silence of yellow
Granit duvarlı binanın anlamsızlığına,
In the meaninglessness of a granite-clad building,
Şehrin boşu boşunalığına içerlerken
And the futility of the city,
Bırakmışım son nefesimi kaldırıma
I breathed my last breath onto the pavement
Bitmiş,
All over,
Öylesine yani.
Just like that.
Birdenbire
Suddenly.
Yan binadaki otel odasından izliyordu oğlan
From the hotel room in the building next door, the boy watched
Yüz ifadesini göremesem de
I couldn't see his face
Anlamış mıydı acaba öylece oturmadığımı?
But did he realize I wasn't just sitting there?
O sokakta bitti her şey
Everything ended in that street
Öğleden sonralarını bir bardak sütle geçiştiren
Imagining the apartment dwellers, who pass their afternoons with a glass of milk,
Apartman sakinlerini düşlerken
Out of sheer boredom,
Sıkıntıdan
I
Ölmüşüm... dün
Died... yesterday
Arka odada ütü yapıp
Thinking of the woman ironing in the back room
Buharını burnuna çeken kadını,
Inhaling the steam
Mutfağında her öğün için soğan doğrayıp
Chopping onions for every meal in her kitchen
Gözyaşını kabuklara saklayan Madam Mari'yi
Hiding her tears in the peels,
Kocasıyla artık sevişemediği için
Dreaming of the man next door who sells soap now that he can no longer make love to his wife,
Kapı komşusu gar sabunu satan adamı düşleyen Servi'yi
Of Servi,
Düşündükçe
Thinking
Ölüvermişim... dün
I died... yesterday.
Böylece bitmiş yani,
That's how it ended,
Birdenbire
So suddenly,
Sıkılmışım derinden zahir.
I was deeply, utterly bored.
Tutunca da nefesimi
And when I held my breath,
Portakal kabuklarıyla çay demini döktükleri çöpe
The two cats who found the garbage where they throw away the orange peel tea leaves
İki kedi de bulanınca
Couldn't stand the smell of fermented oranges,
Kaldıramamış nefsim demlenmiş portakal kedilerini
And so my soul couldn't bear the fermented orange cats,
Balkabağı mevsimi bile değilken
Not even though it wasn't pumpkin season,
Dönüşüvermiş her şey baldan kabağa
Everything turned from honey to pumpkin,
Ve saat henüz 12'yi vuramamışken
And before the clock had even struck 12,
Kalkmış otobüsler durmamaya
The buses started to ignore me,
Mecal mi bulamamışım, yere döktükleri bala basmışım
Maybe I didn't have the energy, or maybe I stepped on the honey they spilled on the ground.
Hatırlamam ama
I don't remember
Öylece kalakalmışım-kalkamamışım.
But I just stayed there—unable to move.
Şehrin insanı haberdar değil mi bu öldüresiye sıkıntıdan?
Do the people of this city not know this deadly boredom?
Vagonlar boş, birkaçı kiremit taşıyor topraktan
The train cars are empty, a few carry bricks,
Kayıklar da serseri misinalar
Fishing lines wander aimlessly on the boats
Otobüsler kimseyi almadan durup durup geçiyorlar duraktan
Buses pass by the bus stop without taking anyone
Arabalar yürüme mesafelerini öldürüyor her gün, her öğle
Cars kill the walking distance every day, every noon,
Her gece
Every night.
Bisikletleri balkonlarında unutanlar
Those who leave their bicycles on their balconies
Her an yağmur yağsın diye dua ediyor
Pray for rain every minute
Üç öğün yemek yiyip, dört öğün uyuyorlar
They eat three meals and sleep four
Buna rağmen erken uyanıp, geç yatıyorlar
Yet wake up early and go to bed late,
Aynı kuru kahveciden gün aşırı -iş olsun diye-
From the same boring coffee shop, every other day—just to have something to do—
Yüzer gram kahve alıp evde -iş olsun diye- öğütüyorlar
They buy one hundred grams of coffee and grind it at home—just to have something to do
Ve bir gün bile sormuyorlar öğütülmüşünü
And not once do they ask for pre-ground
Kimse sormuyor olsun diye yapılan iş, midir diye?
Does anyone ask if a job done just to have something to do is actually work?
Bunlar olurken ölmüşüm o ara sokakta
While all this was happening, I died in that side street,
Balkondaki beyaz brandalar rüzgarla sökülürken
As the white tarpaulins on the balcony tore in the wind
Sökülüvermişim
I came undone,
Şişip patlayan bir eteğin dikişi gibi
Like the seam of a skirt that bursts as it balloons
Sıkıntı işte
That's boredom
Ya da ölmek yerine
Or maybe instead of dying,
İki adım yol yürüyeydim de
I should have walked a couple of steps
Konuşuverse miydim şu gelin çiçeğiyle.
And talked to the bride.
Gitmek yerine...?
Instead of fading away...?





Авторы: jehan barbur


Внимание! Не стесняйтесь оставлять отзывы.