Hey gidi hacuun şevkiyesi memeleri göbeğine kadar sarkmış tarla ve ev kadını, elleri ise fındık kukarı gibi kemikli ve uzun ama yorgun kara nenem, bala nenem, Mora nenem...
Oh my darling mother, with your breasts sagging down to your belly, a farmer's wife and a housewife, your hands like gnarled hazelnuts, bony and long but tired, my dear old granny, my honey granny, my granny Mora...
Mora nenem, bala nenem, kara nenem
My granny Mora, my honey granny, my dear old granny
Bana mı ağlıyorsun kara nenem Mora nenem
Are you weeping for me, my dear old granny, my granny Mora?
NENE söylüyor;
GRANNY says;
"Sana yanık oğul sana,
"For you, my burnt son, for you,
Ağlarım hep yıllar yılı türküsüz yola çıkana,
I will always weep for those who set out on the road without a song,
Dürüp kınalı yaşmağımı"
Unfurling my henna-dyed headscarf."
Kara nenem, bala nenem Mora nenem...
My dear old granny, my honey granny, my granny Mora...
Nenem yüzümü okşadığı zaman canımı acıtıyordu ellerindeki yaşlılık nasırları, kara nenem, bala nenem, Mora nenem... Nenem en çok İstanbul da ki torunlarını sayıklardı Yakup, Dursun, Bahri. onlarda bir gelişlerinde neneme üç metrelik don yaması ve İstanbul lokumu getirmişlerdi. ne çok sevinmişti benim garip nenem.
Whenever my granny would stroke my face, her aged hands would hurt me with their calluses. My dear old granny, my honey granny, my granny Mora... My granny would talk most fondly of her grandchildren in Istanbul, Yakup, Dursun, and Bahri. When they visited, they brought her three meters of fabric for a new dress and Istanbul rahat lokum. My poor granny was so happy.
Nenem çapulacı Mehmetten giyerdi başka marka tanımazdı, mavi renkli lastiklerini ise; özel günlere saklardı cenaze, düğün vesaire.
My granny always wore the same brand of clothing, Capulacı Mehmet, and she only wore her blue rubber boots on special occasions, like funerals and weddings.
Ve yürüyordu Karadenizin çamurlu yollarında geride ise sadece yorgun bir otuz altı numara ayak izi. kara nenem, bala nenem Mora nenem...
And she would walk along the muddy roads of the Black Sea region, leaving behind nothing but the tired footprints of her size thirty-six shoes. My dear old granny, my honey granny, my granny Mora...
Mora nenem, bala nenem, kara nenem
My granny Mora, my honey granny, my dear old granny
Bana mı ağlıyorsun kara nenem Mora nenem
Are you weeping for me, my dear old granny, my granny Mora?
NENE söylüyor;
GRANNY says;
"Sana yanık oğul sana,
"For you, my burnt son, for you,
Ağlarım hep yıllar yılı türküsüz yola çıkana,
I will always weep for those who set out on the road without a song,
Dürüp kınalı yaşmağımı"
Unfurling my henna-dyed headscarf."
Оцените перевод
Ooops
Оценивать перевод могут только зарегистрированные пользователи.