Paroles et traduction Altay Kenger feat. Haydar Ergülen - Yağmur ve Fransızca
Yağmur ve Fransızca
Rain and French
Eski
arkadaşlıklar
resimliydi
Old
friendships
were
illustrated
'canım
arkadaşıma
cansız
hatıra'
'To
my
dear
friend,
a
lifeless
memory'
Fotoğraflar
siyah-beyaz,
hatırası
derindi
Photos
were
black
and
white,
the
memory
was
deep
Bir
gözü
tenhaydı
Şahin'in
bir
gözü
kalabalık
One
eye
of
Şahin
was
lonely,
one
eye
was
crowded
Arkadaşı
gibi
gözü
var
mı
insanın
Does
a
person
have
an
eye
like
his
friend?
Nasıl
olsa
dünyaya
aynı
gözle
bakacaktık
We
would
look
at
the
world
with
the
same
eyes
anyway
Ben
senin
tenha
gözün
olacaktım
hem
I
would
be
your
lonely
eye
Tek
başıma
en
kalabalık
arkadaşın
Your
most
crowded
friend,
all
by
myself
Yarım
bir
çocuk
olarak
beni
If
you
hadn't
left
me
Bu
dünyaya
erkenden
bırakmasaydın
In
this
world
so
early,
as
a
half-child
İnsan
arkadaşına
benzer
A
person
resembles
his
friend
Ve
iyidir
benzemesi
And
it
is
good
to
resemble
Arkadaşlığın
da
eski
bir
şehre
Friendship
is
like
an
old
city
Hele
usul
sesliyse
şehir,
trenler
de
Especially
if
the
city
is
quiet,
the
trains
Bölmemişse
henüz
arkadaşlığın
sesini
Haven't
divided
the
sound
of
friendship
yet
Ben
benzemenin
iyi
olduğu
şehirlerden
I
am
from
the
cities
where
it's
good
to
resemble
Yani
benzediğim
ne
varsa
eskiden
Whatever
I
resembled
in
the
old
days
Yavaş
akan
bir
şehir,
sakin
kitaplar
A
slow-flowing
city,
quiet
books
Su
aziz
ve
biz
büyüdükçe
yeşil
Water
is
sacred
and
we
grew
green
as
we
grew
up
Bir
nehir,
kuşları
bile
dalında
yerli
A
river,
even
its
birds
are
native
to
its
branch
Bir
şehirden
birden
kanatsız
uçtum
I
flew
wingless
from
one
city
Kayıp
ikizlerle
dolu
bir
şehre
düştüm
I
fell
into
a
city
full
of
lost
twins
Baktım
herkes
benzersizin
peşinde
I
looked,
everyone
is
after
the
unique
one
Herkes
kayıp
arayan
yok
kendini
Everyone
is
searching
for
the
lost,
no
one
is
searching
for
themselves
Anladım
beyhûdeymiş
benzerimi
aramak
I
realized
it
was
futile
to
search
for
my
resemblance
Eski
arkadaşlıkların
payına
bir
damla
bile
Not
even
a
drop
of
tears
fell
to
the
share
of
old
friendships
Gözyaşının
düşmediği
şehirde
In
the
city
Biz
iki
çocuktuk
We
were
two
children
Şimdi
çok
eski
isimler
gibi
hatırda
dursa
da
Even
though
it
may
be
remembered
like
very
old
names
Dile
gelmeyen
şiirler
gibi
Like
poems
that
don't
come
to
mind
Kimse
anlamayacaktı
zaten
No
one
would
understand
anyway
Bizim
birbirimizden
ne
anladığımızı
What
we
understood
from
each
other
Biz
iki
çocuktuk
We
were
two
children
Ve
kelimeler
yeniydi,
dilimizi
yakıyordu
And
the
words
were
new,
they
were
burning
our
tongues
Büyüktü,
çocuk
ruhumuzu
dağlıyordu
They
were
big,
they
were
tormenting
our
child
souls
Sokaktan
nereye
kaçsak
Wherever
we
escaped
from
the
street
Filmlere,
kitaplara,
evlere
To
movies,
books,
houses
Gözün
suçu
hızla
ağırlaşıyordu
The
fault
of
the
eye
was
getting
heavier
quickly
Biz
iki
çocuktuk,
iki
arkadaş
We
were
two
children,
two
friends
Birbirimizden
başka
kahramanımız
yoktu
We
had
no
other
hero
but
each
other
Gözlerimiz
arkadaşlıkla
dolu
dolu
Our
eyes
were
full
of
friendship
Çıkıyorduk
filmlerden,
romanlardan
da
We
were
coming
out
of
movies,
novels
too
Sessizce
yürüyorduk
birbirimize
çıkan
We
were
walking
silently
to
each
other
İçimizdeki
en
uzun
yolu
The
longest
road
inside
us
Biz
iki
çocuktuk
gülün
gözünde
We
were
two
children
in
the
eye
of
the
rose
Kim
daha
çok
yağacak!
Nefes
nefese
Who
will
rain
more!
Breathless
Fransızca
karatahtada
rouge
et
noir
Rouge
et
noir
on
the
French
blackboard
Pencerede
Türkçe
bir
bulut
öyle
mavi
öyle
saf
A
Turkish
cloud
on
the
window,
so
blue,
so
pure
İkimizin
de
aklında
Gül'den
aferin
almak
Both
of
us
had
in
mind
to
get
well
done
from
Gül
Aferin
çocuklar,
aferin
sevinçli
bulut
Well
done
kids,
well
done
joyful
cloud
Böyle
derdi
Gazi
Eğitim'den
Gül
hoca
That's
what
Gül
teacher
from
Gazi
Education
used
to
say
Dil
bir
buluttur,
yağdıkça
şiir
olur
Language
is
a
cloud,
it
becomes
poetry
when
it
rains
Bu
şiiri
yazarsam
sanki
o
bulutun
gözlerinden
If
I
write
this
poem,
it's
like
from
the
eyes
of
that
cloud
Yaşlar
boşanacak
gibi
mutluluk
ve
kederden
Tears
will
flow
from
happiness
and
sorrow
Sanki,
sanki
diye
bir
mevsimmiş
anılar
As
if,
as
if,
memories
were
a
season
Gibi
diye
bir
günmüş
çocuk
ömrümüz
As
if
our
childhood
was
a
day
Birbirine
baka
baka
mavi
iki
bulutmuşuz
da
biz
As
if
we
were
two
blue
clouds
looking
at
each
other
Çıkmazmış
ikimizden
mavi
bir
yağmur
Blue
rain
wouldn't
come
out
of
us
Ve
mavi
bir
umutsuzluktan
kararırmış
hayatımızdaki
gül
And
the
rose
in
our
lives
would
darken
from
a
blue
hopelessness
Kararmış
bir
gül
yağmurda
heves
bırakmaz
A
darkened
rose
leaves
no
enthusiasm
in
the
rain
Heves
yarım
kalırsa
mavi
de
yarım
If
enthusiasm
is
half,
blue
is
half
too
Yağmur
yarım
kalırsa
Fransızca
da
yarım
If
rain
is
half,
French
is
half
too
İki
çocuktan
hangi
bahçeye
kalsa
gül
yarım
The
rose
is
left
half
in
which
garden
from
two
children
Yarım
gülden
kalan
şiir
başka
gülde
açılmaz
The
poem
left
from
a
half
rose
doesn't
bloom
in
another
rose
Kimsenin
gözlerinde
böyle
bir
kalp
görmedim
I've
never
seen
a
heart
like
this
in
anyone's
eyes
Aradım
da
bir
daha
kimsede
o
kadar
I
searched
but
never
found
that
much
in
anyone
else
Göz
o
kadar
siyah
ve
öyle
bordo
Eyes
so
black
and
so
burgundy
Bir
gül
ki
yarısı
bile
kelimeleri
yakar
A
rose
that
even
half
of
it
burns
the
words
O
kelimeler
ki
söylenmemiştir
daha
Those
words
that
haven't
been
spoken
yet
Ve
şımartmamıştır
bir
şiiri
henüz
And
haven't
spoiled
a
poem
yet
Çünkü
ben
bir
buluttum
öldüğümde
Because
I
was
a
cloud
when
I
died
Yağmur
olacak
kadar
kelime
yoktu
elimde
I
didn't
have
enough
words
to
rain
Yazda
haylaz,
güzde
gazel,
yolda
avare
Naughty
in
summer,
gazelle
in
autumn,
vagrant
on
the
road
Değildi
bize
benzerdi
kelimelerimiz
Our
words
were
not
like
us,
they
were
similar
Aynı
evdeydik
sanki,
kelimeler
de
annemiz
As
if
we
were
in
the
same
house,
and
words
were
our
mother
Dünya
gurbetinden
dönenler
söylüyor
şimdi
Those
who
return
from
the
exile
of
the
world
are
saying
now
Arkadaşım
yağmur
olmuş:
unutulmamak
ne
iyi
My
friend
has
become
rain:
how
good
it
is
not
to
be
forgotten
Ve
ne
güzel
Türkçe
gibi
mavi
bir
şiir
yazmak
And
how
beautiful
it
is
to
write
a
poem
as
blue
as
Turkish
Yağmurda
bir
gülü
Fransızca
hatırlamak
To
remember
a
rose
in
French
in
the
rain
Il
pleu
sur
la
rose...
sur
la
rose...
rose
Il
pleu
sur
la
rose...
sur
la
rose...
rose
İki
bulut
bir
gül
olduk
hemen
dağıldık
We
became
two
clouds,
a
rose,
and
immediately
dispersed
Bulut
öldü,
gül
karardı,
yağmuru
bıraktık
The
cloud
died,
the
rose
darkened,
we
left
the
rain
Yapayalnız
gurbete,
bilmem
bu
zalimliği
All
alone
in
exile,
I
don't
know
how
we
did
this
cruelty
Yağmura
nasıl
yaptık:
ona
kaldı
yarım
To
the
rain:
it
was
left
half
Bıraktığımız
her
şeyden
yarım
hatıra
From
everything
we
left
half
a
memory
Yarım
gül,
yarım
şiir
ve
yarım
arkadaşlık
Half
rose,
half
poem
and
half
friendship
Yağmur
gibi
Fransızca
konuşacaktık
We
were
going
to
speak
French
like
rain
Bulut
gibi
Türkçe
ağlayacaktık
We
were
going
to
cry
in
Turkish
like
a
cloud
Biz,
iki
çocuk
kalacaktık,
büyürsek
We
were
going
to
stay
two
children,
if
we
grew
up
Dokunur
diye
gözlerimiz
o
güle
Our
eyes
would
touch
that
rose
Konuşmadık
We
didn't
talk
Dokunmadık
We
didn't
touch
Biz,
iki
çocuk
We,
two
children
Keşke
burada
olsaydın
I
wish
you
were
here
Keşke
burada
olsaydım
I
wish
I
was
here
Évaluez la traduction
Seuls les utilisateurs enregistrés peuvent évaluer les traductions.
Writer(s): Altay Kenger, Haydar Ergülen
Attention! N'hésitez pas à laisser des commentaires.