Paroles et traduction Dursun Ali Erzincanlı - Necid Çölleri
Necid Çölleri
Deserts of Najd
"Menâhâ"dan
geçiyorduk,
ikindi
olmuştu
We
were
passing
through
"Menâhâ",
it
was
afternoon
Çıkınca
karşıma
sevgilimin
yeşil
yurdu
As
my
beloved's
green
abode
appeared
before
me
Gözüm
karardı,
atıldım
çekici
kucağına
My
vision
blurred,
I
threw
myself
into
its
embrace
Yarıp
cemaati
düştüm
direklerin
dibine
Parting
the
congregation,
I
fell
at
the
base
of
the
pillars
Sonunda
bir
yere,
fakat,
gömünce
varlığımı
Finally,
I
was
somewhere,
but
when
my
existence
was
buried
Yavaş
yavaş
o
demin
duyduğum
derin
heyecan
Gradually,
the
deep
excitement
I
had
felt
moments
ago
İçimde
dondu
da
bir
titreme
koptu
ruhumdan
Froze
within
me,
and
a
tremor
erupted
from
my
soul
Ki
varlığımdaki
her
zerre
ayrı
ayrı
ürperdi
Each
atom
of
my
being
shivered
distinctly
Önümde
Allah
sevgisi
ve
saygısıyla
titrerdi
Before
me,
they
trembled
with
love
and
reverence
for
Allah
Yer
yer
kabaran
rengarenk
saflarıyla
With
its
colorful
ranks
surging
here
and
there
Donmuş
gölgeler
halinde
bir
sessiz
dünya
A
silent
world
in
the
form
of
frozen
shadows
Evet,
o
koskoca
âlem
Tunuslu,
Afganlı
Yes,
that
vast
realm,
Tunisian,
Afghan
Transvallı,
Buharalı,
Çinli,
Sudanlı
Transvaalian,
Bukharan,
Chinese,
Sudanese
Habeşli,
Hiveli,
Kaşgarlı,
Yerli,
Hersekli
Abyssinian,
Khivan,
Kashgarian,
Native,
Herzegovinian
Serendib′in,
Cava'nın,
Mağrib′in
bütün
şekli
Every
form
of
Serendib,
Java,
and
Maghreb
Kısaca
attığı
kollar,
batı
tarafından
In
short,
the
arms
extending
from
the
West
Cihan
cihan
dolaşıp
doğunun
son
noktasına
giden
Traversing
worlds,
reaching
the
East's
final
point
O
asil
ailenin
sayısız
evlatları
Countless
children
of
that
noble
family
Huzur
içinde
bırakmış
bu
mahşer
âbâdı
Resting
peacefully
in
this
gathering
of
the
afterlife
Ne
manzaraydı
Allah'ım
o
sessiz
karmaşa
What
a
sight,
oh
Allah,
that
silent
chaos
Ki
seyrederken
ansızın
vecde
geldi
ruh
ve
melekler
âlemi
As
I
watched,
the
realm
of
souls
and
angels
suddenly
fell
into
ecstasy
Coşup
beşi
bir
yerden
yanık
minarelerin
Surging
from
five
different
places,
the
burning
minarets
Huda'yı
bağrına
basmış
yığın
yığın
insanın
The
masses,
embracing
God
in
their
hearts
Gömülmüş
olduğu
okyanusu
dalgalandırdı
Stirred
the
ocean
where
they
were
buried
Deminki
mahşeri
inletti,
sûru
andırdı
It
resounded,
echoing
the
Day
of
Judgment
Birinci
eşhedü
en
la
ilahe
illallah
With
the
first
"I
bear
witness
that
there
is
no
god
but
Allah"
Seslenişiyle
dönerken
gökyüzüne
doğru
yüzler
Faces
turned
towards
the
sky
as
the
call
resonated
Peygamberin
tertemiz
kabrinin
de
aynı
kabulü
The
Prophet's
pure
grave
also
received
the
same
Derinden
gelen
sesler
ile
ladığı
duyuldu
With
voices
from
deep
within,
it
was
heard
being
proclaimed
Yüzler
o
sesleri
yankılayan
yere
dönmüştü
şimdi
Faces
now
turned
towards
the
source
of
those
echoing
sounds
Artık
çevreye
hakim
olan
onun
sesleriydi
Now,
his
voice
dominated
the
surroundings
İkinci
şehadet
dalgasıyla
aynı
uzun
yankı
The
second
wave
of
testimony,
with
the
same
long
echo
Allah′ın
birliğini
yerden
için
için
ilan
etti
Declared
the
oneness
of
Allah
from
the
earth
within
Üçüncü
defa
yapılan
şehadetle
birlikte
sardı
mesafeleri
With
the
third
testimony,
it
enveloped
distances
Muhammed′in
sonsuzlukta
karar
kılan
hatırası
The
memory
of
Muhammad,
residing
in
eternity
Nasıl
bir
uğultuydu
o
hatıranın
peşinden
dalgalanan
What
a
roar,
that
memory,
rippling
in
its
wake
Nasıl
uyanmadi
bilmem
ki
uykudan
cânan
How
could
the
Beloved
not
awaken,
I
wonder
Çevresi
bunca
zamandır
ki
inliyor
az
mı
His
surroundings
have
been
groaning
for
so
long,
hasn't
it
been
enough?
Kıyametin
kopmasına
kadar
yoksa
hiç
uyanmaz
mı
Will
he
not
awaken
until
the
Day
of
Judgement
arrives?
Nasil
sığar
ki
Allah'ım
hayale,
akla
How
can
it
possibly
fit,
oh
Allah,
into
imagination
or
reason
Şu
cananın
yattığı
yeri
kucaklayan
demir
kafes
The
iron
cage
embracing
the
Beloved's
resting
place
Yerinden
oynamayan
dağ
kadar
vücudunda
His
immovable,
mountain-like
body
Bütün
bu
coşkuyu,
ürpermeleri
duysun
da
Let
him
feel
all
this
passion,
these
tremors,
and
O
ezeli
sevgili
hassas
ve
nazik
ruhu
ile
With
his
eternal,
sensitive,
and
delicate
soul
Uyanmasın
koca
bir
mahşerin
iniltisiyle
Let
him
not
awaken
to
the
moans
of
a
vast
gathering
Henüz
dua
ediyordum
ki,ya
Rasulallah
I
was
still
praying,
"Oh
Messenger
of
Allah"
Sesi
kükreyerek
kanatlanmış
bir
siyah
hayal
When
a
black
figure,
winged
and
roaring
Basıp
eşikleri
tutmuş
yığınla
gölgelere
Treading
on
the
thresholds,
upon
countless
shadows
Süzüldü
uçtaki
babüs
selam
önünde
yere
Gliding,
fell
to
the
ground
before
the
distant
gate
of
greetings
Korkunç
haykırışı
hâlâ
fezada
çınlardı
His
terrifying
cry
still
echoed
through
space
Ki
yeniden
yükselip
yardı
geçti
uzaklıkları
As
he
rose
again
and
traversed
the
distances
Düşünce
peygamber
kabrinin
ayaklarına
Falling
at
the
feet
of
the
Prophet's
tomb
Sarıldı
göğsüne
çarpan
demir
kuşaklarına
He
clung
to
the
iron
bands
that
struck
his
chest
Dikildi
sevgilinin
kabri
önünde
kendinden
geçerek
Standing
before
the
Beloved's
grave,
beside
himself
İnleyerek
diyordu
ki
He
lamented,
saying,
Ey
nebi
şu
halime
bak
Oh
Prophet,
look
at
my
state
Nasıl
ki
gün
kızınca
bağrı
yanar
çölün
Just
as
the
desert's
heart
burns
when
the
sun
scorches
Benim
de
ruhumu
yaktıkça
yaktı
ayrılığın
Separation
has
burned
my
soul
over
and
over
Temiz
ocağına
can
atmak
istedim
durdum
I
yearned
to
reach
your
pure
hearth,
but
I
stood
still
Gerildi
karşıma
yıllarca
ailem
yurdum
For
years,
my
family
and
homeland
stood
before
me
Tahammül
et
dediler,
hangi
bir
zamana
kadar
They
said,
"Endure,"
but
until
when?
Tahammül
ne
kadar
uzasa
da
onun
da
bir
sonu
var
No
matter
how
long
endurance
stretches,
it
too
has
an
end
Gözümde
tüttü
bu
andıkça
yandığım
toprak
The
land
I
burned
for
smoldered
in
my
eyes
Önümde
durmadı
artık,
ne
ev
bark,
ne
ocak
Nothing
stood
before
me,
neither
house,
home,
nor
hearth
Yıkıldı
hepsi
ben
açtım
sudan
ülkesini
All
collapsed,
I
opened
the
land
of
water
Üç
ay
Mekke
diyip
çiğnedim
çölü
For
three
months,
I
trod
the
desert,
chanting
"Mecca"
Kemiklerim
bile
yanmıştı
belki
sahrada
Even
my
bones
may
have
burned
in
the
desert
Yetişmeseydin
eğer
ya
Muhammed
imdada
Had
you
not
come
to
my
aid,
oh
Muhammad
Eserdi
kumda
yüzerken
serin
serin
nefesin
Your
cool
breath
blew
as
I
floated
on
the
sand
Akarsular
gibi
çağlardı
her
tarafta
sesin
Your
voice
flowed
like
streams
everywhere
İradem
iradene
boyun
eğdiği
günden
beri
Since
the
day
my
will
submitted
to
yours
Bana
yollarda
bir
an
bile
durmak
haram
oldu
Stopping
even
for
a
moment
on
the
paths
became
forbidden
for
me
Yaratılışın
bütün
ihtişamlı
eseriyle
dertleştim
I
confided
in
all
the
glorious
works
of
creation
Gecelere
derdimi
döktüm,
dağları
söylettim
I
poured
my
woes
into
the
nights,
I
made
the
mountains
speak
Aylarca
yanıp
tutuşmaktan
yummadım
gözümü
For
months,
I
didn't
close
my
eyes
from
burning
and
yearning
Yıldızlara
sor
ki
bu
kirpikler
uyku
görmüş
mü
Ask
the
stars
if
these
lashes
have
seen
sleep
Ayrılık
eziyetine
katlandım
elli
üç
senedir
I
have
endured
the
torment
of
separation
for
fifty-three
years
Sonunda
anlıma
çarpan
bu
zalim
örtü
nedir
What
is
this
cruel
veil
that
finally
strikes
my
forehead?
Beş
altı
sineye
ayrılık
acısıyla
bırakarak
Leaving
five
or
six
chests
with
the
pain
of
separation
Sana
gelen
yüreklere
To
the
hearts
that
come
to
you
Mahrumiyet
mi
Is
it
deprivation
Yoksa
merhamet
mi
gerek
Or
is
mercy
what's
needed?
Demirden
örtünü
kaldır
temiz
mezarından
Lift
the
iron
shroud
from
your
pure
grave
Bu
hasta
ruhumu
artık
ayırma
toprağından
No
longer
separate
this
ailing
soul
from
your
soil
Nedir
o
meşale
What
is
that
torch
Nurun
mu
ya
resulallah
Is
it
your
light,
oh
Messenger
of
Allah?
Évaluez la traduction
Seuls les utilisateurs enregistrés peuvent évaluer les traductions.
Attention! N'hésitez pas à laisser des commentaires.