Paroles et traduction Dursun Ali Erzincanlı - Şehre Dön Efendim

Şehre Dön Efendim

Yıllar Yılıydı.
Çölde Alevler Ve Küfürler Kavuruyordu İnsanlığı.
Sözcükler Yetim,
Sevgiler Hançer Sokumlarına Mahkumdu
Zamansız Açan Goncalardan Kan Akardı Gülistanlara.
Cırcır Böceklerinin Rüya Aralığında Cinayetler İşlenir,
Babalar Kızlarını Gömerdi Toprağa.
Masum Kelebekler Çarmıha Gerilmekteydi,
Yalnızca Masum Ve Narin Oldukları İçin.
Güçsüzlerin Gücünü Emerek Güçlenirdi Güçlüler

Yıllar Yılıydı.
Ve Bir Gün Ebabiller Karayere Kardılar Ebrehenin Fillerini
Asit Yağmurlarınca.
O Gün Bir Gonca,
Ana Rahminde Yetim Kalmıştı.
Ve Kabe'nin Duvarını Bir Kırlangıçtı Çığlık Çığlığa Kucaklayan,
Cebrail Kanatlarıyla.
Bir Şair Kollarını Açmış Yalvarıyordu.
Yalvarıyordu Bir Şair Ukaz Panayırında;
Yaklaşıyor Yaklaşmakta Olan!.
Yaklaşıyor Yaklaşmakta Olan!.
Yaklaşıyor Yaklaşmakta Olan!.

Kokunu Ver Bana Gülüm, Boyanı Ver Bana!.
Mahmurluğuma Itır Itır Sabûh,
Dimağıma Elvan Elvan Lezzet Ol.
Kokunu Ver Bana Gülüm, Boyanı Ver Bana!.
Ya Seninle Kendimi Bulayım
Ya Kendimden Geçeyim Yeniden.
Ya Renginle Boyanayım;
Ya Da Rengin Girsin Yeniden Rüyama
Ve Bir Daha Mahşerde Uyanayım.
Sen Ahmed Ü Mahmûd U Muhammed'sin Efendim
Hak'tan Bize Sultan-I Müeyyedsin Efendim.

Avizesi Cevza, Işığı Dolunaydı Gecenin...
Bir Gül Açtı Ve Yeminler Edildi Ömrüne.
Bir Gül Açtı, Taşırdı Sevinç Irmaklarını.
Bir Gül Açtı, Ve Dünya İlk Kez Dünya Olduğunu Anladı.
Bir Gül Açtı, Varlık Doruğa Ulaştı.
Bir Gül Açtı Ve Önünden Sonu Hayırlı Oldu Beşeriyetin.
Yeleleri Rüzgara Yaslanmış Küheylanlar
Şaha Kalktılar Sonra,
Semaveden Save'ye Bahiradan Nuşirevan'a
Haberler İlettiler Dört Biryandan
Muştular Size Ve Bize, Dediler
Muştular Toprağa Ve Suya
Kadim Haberlerin Haberi Geldi.
Karanlık Gecenin Kara Bulutlarına Dolunay Doğdu.

Şafak Serinliğini Dupduru Sularda Yıkadı Melekler
Ve Gecenin Rengiyle Taradılar Saçlarını Gül Yüzlünün.
Aynalara Asılıp Kaldı Baharlar.
Zaman Ne Kutlu Zaman Oldu
Çağlar Ne Saadetli Çağlar.
Sevgioğulları Oymağında
Sevinçli Çocukların Yüzünde
Kırağı Çalmayan Gül Dallarında.
Hep Seçilmiş Kullardı...
Hep Seçilmiş Kalplerdi.
El Ele Ve Yan Yana...
Bir Gülün Kokusuyla Mest,
Bir Gülün Rengiyle Sarhoş
Hep Seçilmiş Kullardı...
Hep Seçilmiş Kalplerdi.

Kokunu Ver Bana Gülüm, Boyanı Ver Bana!.
Mahmurluğuma Itır Itır Sabûh,
Dimağıma Elvan Elvan Lezzet Ol.
Kokunu Ver Bana Gülüm, Boyanı Ver Bana!.
Ya Seninle Kendimi Bulayım
Ya Kendimden Geçeyim Yeniden.
Ya Renginle Boyanayım;
Ya Da Rengin Girsin Yeniden Rüyama
Ve Bir Daha Mahşerde Uyanayım.
Sen Ahmed Ü Mahmûd U Muhammed'sin Efendim
Hak'tan Bize Sultan-I Müeyyedsin Efendim.

Return to the City, My Lord

Years.
Flames and blasphemies scorch humanity in the desert.
Words are orphaned,
Love is doomed to stab wounds
Blood flows from untimely blooming buds into rose gardens.
Murders are committed in the realm of dreams of crickets,
Fathers bury their daughters in the ground.
Innocent butterflies are crucified,
Only because they are innocent and delicate.
The strong grow stronger by absorbing the strength of the weak

Years.
And one day the Abraha's elephants were thrown into the abyss by the Ababil birds
With acid rains.
That day a bud,
Remained an orphan in the womb.
And it was a swallow that embraced the wall of the Kaaba,
With the wings of Gabriel, shouting and screaming.
A poet opened his arms and begged.
He was begging at the Ukaz Fair;
The approaching approaches!.
The approaching approaches!.
The approaching approaches!.

Give me your fragrance, my Rose, give me your colour!.
Ointment for my intoxication, new morning wine,
Be a multicoloured delicacy to my brain.
Give me your fragrance, my Rose, give me your colour!.
Either I find myself with you
Or I pass out from myself again.
Either I am coloured with your colour;
Or let your colour enter my dream again
And I wake up again in the doomsday.
You are Ahmed, Mahmud and Muhammed my Lord
You are the Sultan of support from God to us.

The chandelier was Gemini, the light was the full Moon of the night...
A Rose blossomed and oaths were sworn for its life.
A Rose blossomed, carrying rivers of joy.
A Rose blossomed, and the world understood it was the world for the first time.
A Rose blossomed, and existence reached its peak.
A Rose blossomed and the end became auspicious before humanity.
Lanky horses with their manes leaning into the wind
Rose up,
From the heavens to Sava, from bahiradan to Nuşirevan
They conveyed news from all four sides
Good news for you and for us, they said
Good news for soil and for water
The news of ancient news came.
The full Moon rose on the dark clouds of the dark night.

Angels washed the freshness of dawn in crystal waters
And they combed their hair with the colour of the night for the Rose with the Rosy Face.
Springs clung to the mirrors.
What a blessed time the time became
What a felicituos age the ages became.
In the Sevgiogulları tribe
On the faces of little children
On rose branches where frost does not steal.
They were all chosen servants...
They were all chosen hearts.
Hand in hand and side by side...
Intoxicated with the fragrance of a Rose,
Drunk with the colour of a Rose
They were all chosen servants...
They were all chosen hearts.

Give me your fragrance, my Rose, give me your colour!.
Ointment for my intoxication, new morning wine,
Be a multicoloured delicacy to my brain.
Give me your fragrance, my Rose, give me your colour!.
Either I find myself with you
Or I pass out from myself again.
Either I am coloured with your colour;
Or let your colour enter my dream again
And I wake up again in the doomsday.
You are Ahmed, Mahmud and Muhammed my Lord
You are the Sultan of support from God to us.