Dursun Ali Erzincanlı - Sen Yoktun - traduction des paroles en anglais

Paroles et traduction Dursun Ali Erzincanlı - Sen Yoktun




Sen Yoktun
You Were Absent
Sen yoktun sultanım
You were absent, my sultan
Hz. Âdem′deydi nurun
Your light was with Prophet Adam
Önce cenneti,
First, you graced Heaven,
Sonra yeryüzünü şereflendirdin.
Then, you honored the Earth.
Âdem nuruna affedildi
Adam was forgiven by your light
Arafat bu affa şâhitti
Arafat witnessed this forgiveness
Sen yoktun
You were absent
Nuh'un gemisindeydi nurun...
Your light was in Noah's ark...
Dalgalar yeryüzünü boğarken
As the waves engulfed the Earth,
Toprağın bağrındaki su
As the water within the Earth's bosom
Gökyüzüyle buluşurken
Met the sky,
Ve bu bir ilahi azap derken,
And as this was declared a divine punishment,
Allah nurunu taşıdı binbir sebeple
Allah carried your light for a thousand and one reasons
Tûfan, nurunu selamladı edeple...
The flood greeted your light with respect...
Sen yoktun...
You were absent...
Hz.İsmail′in alnındaydı nurun
Your light was on the forehead of Prophet Ishmael
İbrahimî bir dua yükseldi kimsesiz çöllerden
An Abrahamic prayer rose from the desolate deserts
'Rabbimiz' dedi,
He said, 'Our Lord,'
′Onlara kendi içlerinden
'Send them a messenger from among themselves
Senin ayetlerini okuyacak
Who will recite to them Your verses
Kitap ve hikmeti öğretecek onlara,
And teach them the Book and wisdom,
Onları temizleyecek bir elçi gönder,
And purify them,
Amin dedi on sekiz bin âlem
Eighteen thousand realms said Amen
Nurunla aydınlanan minicik ellerini semaya kaldırarak
Raising his tiny hands illuminated by your light to the heavens
Amin dedi İsmail.
Ishmael said Amen.
Hira Nur dağı amin diyerek ayağa kalktı
Mount Hira, the mountain of light, stood up saying Amen
Medine′den adı Uhud olan bir amin yankılandı sevr dağında.
An Amen echoed from Medina, named Uhud, on Mount Sevr.
Sen yoktun sultanım...
You were absent, my sultan...
Hz.İsa 'Ahmed′ diye muştuladı seni
Prophet Jesus heralded you as 'Ahmad'
Alemlerin efendisi diye sana seslendi.
He called you the master of the worlds.
Artık ben sizinle çok söyleşmem, dedi havarilerine.
I will not converse with you much longer, he told his disciples.
Çünkü bu âlemin reisi geliyor...
For the leader of this world is coming...
Bekleyin Ahmed geliyor.
Wait, Ahmad is coming.
Kainata rahmet geliyor.
Mercy is coming to the universe.
Havarilerin yüzünü okşayan,
You became a breath that caressed the faces of the disciples,
Ölüleri dirilten bir nefes oldun
That revived the dead
Ama sen yoktun...
But you were absent...
Sen yoktun...
You were absent...
Hz. Abdullah'ın alnındaydı nurun
Your light was on the forehead of Prophet Abdullah
Başı eğik gezerdi mazlum
The oppressed would walk with their heads bowed
Huteyle göklerden seni sorardı
Huteyl would inquire about you from the heavens
Varaka seni arardı semada
Varaka would search for you in the sky
Anneler kız çocuklarını hep ağlayarak sevdiler.
Mothers always loved their daughters with tears.
Ağlayarak süslediler ölüme...
They adorned them for death with tears...
Ağlayarak hadi dayına gidiyorsun dediler.
They said, go to your uncle, with tears.
Sen yokken,
When you were absent,
Canlı canlı toprağa gömülmenin adıydı dayıya gitmek.
Going to one's uncle was the name for being buried alive.
Anne yüreğinin çıldırtan çaresizliğiydi.
It was the maddening helplessness of a mother's heart.
Ve yavrusunun ölüme gidişini seyretmesiydi...
And it was watching her child go to death...
En son çocuk atılırken çukura
When the last child was thrown into the pit
Annesinin suretinde bir melek tuttu onu
An angel in the form of his mother held him
Ve tebessüm ederek hira nur dağını gösterdi.
And smiled, pointing to Mount Hira, the mountain of light.
Melekler süslüyordu hirâyı.
Angels adorned Hira.
Efendisine hazırlanıyordu cebel-i nur,
Mount Hira, the mountain of light, prepared for its master,
Efendisine hazırlanıyordu mekke.
Mecca prepared for its master.
Âlem Efendisine hazırlanıyordu
The universe prepared for its master
Kainatın gözü Hz. Aminedeydi.
The eyes of the universe were on Hz. Amine.
Toprak yalvarıyordu rabbine,
The earth pleaded with its Lord,
Gel diye ağlıyordu mazlumlar, gözleri semada
The oppressed cried out, 'Come,' their eyes to the sky
Ve bir gelişin vardı ya Rasulallah,
And your arrival, O Messenger of Allah,
Bir inişin vardı yer yüzüne...
Your descent to Earth...
Önünde cebrail!
Gabriel before you!
Ardında yalın kılıç melekler!
Angels with drawn swords behind you!
Bir inişin vardı yer yüzüne...
Your descent to Earth...
Yetimler en huzurlu geceyi geçirdi belki de
Perhaps the orphans had their most peaceful night
Öksüzler annelerine sarıldı doya doya.
The fatherless embraced their mothers to their hearts' content.
Sonra bir sessizlik kapladı seher vaktini.
Then a silence enveloped the dawn.
Herşey sus pus olmuştu.
Everything was hushed.
Hadi diyordu yıldızlar, hadi diyordu ay!
Come, said the stars, come, said the moon!
Kainat bir isim duymak istiyordu.
The universe wanted to hear a name.
Ve bir ses yükseldi Âmine′nin evinden;
And a voice rose from Amine's house;
Muhammed!
Muhammad!
Karanlıklar aydınlığa bıraktı yerini.
Darkness gave way to light.
Muhammed!
Muhammad!
Melekler öptü o nurdan ellerini.
Angels kissed those hands of light.
Muhammed!
Muhammad!
Seni yaratan Allah'a kurbânız ey dürri yekta!
We sacrifice ourselves to Allah who created you, O unique pearl!
Sana o adı veren rahmana kurbanız
We sacrifice ourselves to the Merciful who gave you that name
Artık sen vardın
Now you were present
Susuz topraklara rahmet indi seninle
Mercy descended upon the thirsty lands with you
Annenden sonra anne halime sevindi seninle
After your mother, Halima rejoiced with you
Yağmura ihtiyaç var?
Is there a need for rain?
Kaldır şehadet parmağını,
Raise your index finger,
Yağmurları salsın Allah.
Let Allah send down the rains.
Sonra tut ağacın yaprağını,
Then hold the leaf of a tree,
Köklerini çıkarttırıp yanında yürütsün Allah.
Let Allah uproot it and make it walk beside you.
Yeterki sen iste,
Just ask,
Sen iste yarasulallah
Ask, O Messenger of Allah
Deki ben kimim?
Say, who am I?
Dağlar, taşlar dile gelsin,
Let the mountains and stones speak,
Dilsiz çocuklar ellerinden tutup,
Let the mute children take your hands,
Ente Rasulullah desin.
And say, You are the Messenger of Allah.
Sen vardın
You were present
Bedir kârdı,
Badr was a victory,
Uhut dardı
Uhud was a hardship
Hendek yârdı.
The Trench was a split.
Yiğitlerin vardı.
You had heroes.
Ölmek için yarışan yiğitlerin...
Heroes who competed to die...
Hele bir enesin vardı senin.
You had an Anas.
Uhut′ta öldüğünü duyunca arkadaşlarına,
When he heard that you had died at Uhud,
Niye burada oturuyorsunuz diye sormuştu.
He asked his friends why they were sitting there.
Onlar da
They said,
'Allah'ın Rasulü öldürülmüş deyince
'The Messenger of Allah has been killed,'
Peki o öldükten sonra yaşayıp da ne yapacaksınız?
So what will you do after he is dead?
Kalkın ve O′nun gibi ölün! Demişti.
Rise and die like Him! He said.
Ve savaşın en yoğun olduğu yerde şehit düşmüştü.
And he was martyred where the battle was most intense.
Hem de ne şehit ey nebi!
And what a martyr, O Prophet!
Vücudu yaralardan tanınmaz haldeydi.
His body was unrecognizable from wounds.
Kızkardeşi ancak parmaklarından tanıdı onu...
His sister only recognized him by his fingers...
Musab Bin Umeyr'in vardı senin.
You had Musab Bin Umair.
Uhut′ta sancağını taşıyan.
The one who carried your banner at Uhud.
Öyle bir aşkla sana bağlıydı ki
He was so devoted to you
Allah o gün melekleri Musab'ın suretinde indirdi.
That Allah sent down angels in the form of Musab that day.
Ebu hureyren vardı...
You had Abu Hurairah...
Acıkınca mescidin önünde durur sana bakardı.
When he was hungry, he would stand in front of the mosque and look at you.
Sen anlardın,
You would understand,
Ya Ebâhir gel! Derdin.
And say, Come, Abahir!
Ve sen gittin...
And you left...
Bir gidişle gittin
You left with a departure
Ardında hüznün kaldı.
Your sorrow remained behind.
Hasretin kaldı göklerde.
Your longing remained in the skies.
Bilal ezan okuyamaz oldu
Bilal could no longer call the adhan
Ne zaman teşebbüs etse
Whenever he tried
Muhammed rasulullah demeye
To say Muhammad Rasulullah
Dizleri üstüne çöker, kendinden geçerdi.
He would collapse to his knees, fainting.
Sonra günler ay,
Then days turned into months,
Aylar yıl oldu.
Months into years.
Ve asırlar oldu
And centuries have passed
Sensizliğe açtık gözlerimizi.
We opened our eyes to your absence.
Ama sen bırakmazsın bizi.
But you will not abandon us.
Sen varsın ey şehitlerin sultanı
You are present, O sultan of the martyrs
Sen varsın!
You are present!
Bir şehit bile ölmezken
When not even one martyr dies
Sana nasıl yok deriz.
How can we say you are gone.
Ebutalip şama giderken devesinin önüne geçip
When Ebu Talib went to Sham, you stood in front of his camel
Beni burda kime bırakıp gidiyorsun demiştin.
And said, 'Who are you leaving me to here?'
Ne anam var ne babam...
I have neither mother nor father...
Ebutalip bırakmamıştı bu yüzden.
That's why Ebu Talib didn't leave.
Sensizliğin ızdırabıyla inleyen ümmetini kime bırakıp gidiyorsun Ya Rasûlallah!
Who are you leaving your Ummah, groaning with the pain of your absence, to, O Messenger of Allah!
Bırakma bizi ki; Allah;
Don't leave us, for Allah says;
Sen onların içindeyken onlara azab edecek değiliz buyuruyor.
'We will not punish them while you are among them.'
Bırakma bizi!
Don't leave us!
Hayatı seninle öğretti Rahman.
The Merciful taught us life with you.
Kulluğu seninle tanıdık.
We came to know servitude with you.
Duayı senden öğrendik sevgili!
We learned prayer from you, beloved!
Hz Ömer umre için senden izin isteyince,
When Hz. Omar asked your permission for Umrah,
′Kardeşcik' dedin ona,
You said to him, 'Little brother,'
Kardeşcik, duanda bana da yer ayırır mısın?
Little brother, will you include me in your prayer?
Bizler Ömer değiliz ama
We are not Omar, but
Bütün dualarımız senin için
All our prayers are for you
Ey Rabbimiz!
O our Lord!
Rasulünü anışımızdan haberdar et!
Inform Your Messenger of our remembrance!
O′na binler salat, binler selam!
Thousands of blessings and peace be upon him!
Habibine Makam-ı Mahmut'u ver
Grant him the Station of Praise
O'na vesileyi lutfet.
Grant him intercession.
O′nu refik-i Âlâya yükselt
Raise him to the highest companionship
Bizi de affet
Forgive us
O′nun hatrına affet
Forgive us for his sake
Zatının hatrına Affet
Forgive us for Your sake
Noolur affet bizi
Please forgive us
Bizi affet
Forgive us






Attention! N'hésitez pas à laisser des commentaires.