Текст и перевод песни Altay Kenger - Kekeme
Добавлять перевод могут только зарегистрированные пользователи.
Ve
gece
bekçisinin
kapısını
vuruyor
bir
kadın
And
a
woman
knocks
on
the
night
watchman's
door
Bekçi
yorgun
ve
müzik
var
odada
The
watchman
is
tired
and
there's
music
in
the
room
Seni
seviyorum
diyor
şarkıcı
The
singer
says
I
love
you
Ve
evvel
zaman
ardında
And
once
upon
a
time
Karanlık
madenlerde
altın
arayan
çocuklar
Children
searching
for
gold
in
dark
mines
İniyorlar
gizlice
portakal
bahçelerine
They
secretly
descend
into
orange
gardens
Rus
Gazinosundan
gelen
müziğe
To
the
music
coming
from
the
Russian
Casino
Mösyö
Andrei'nin
Dilber
Ay
resimleri
kolleksiyonuna
To
Monsieur
Andrei's
Dilber
Ay
painting
collection
Ve
karışıyorlar
ilkyaz
gecesinde
kekeleyen
herşeye
And
they
blend
in
with
everything
that
stutters
on
a
spring
night
Fısıldıyor
deniz
geceye
The
sea
whispers
to
the
night
Beni
de
götür
diye
Take
me
too
Fısıldarken,
şarkı
söylerken
While
whispering,
while
singing
Kekelemez
kimse...
hiç
No
one
stutters...
ever
Ve
daha
on
yaşındayız
And
we're
only
ten
years
old
Kel
İhsan
Amca
satırla
kovalıyor
Nuri'yi
Bald
Uncle
İhsan
is
chasing
after
Nuri
with
a
stick
Kızımın
donuna
baktı
He
looked
at
my
daughter's
underwear
Kekeliyor
Nuri
beyazdı
diyor
gülüyor
Nuri
stutters,
says
it
was
white,
laughs
Önümüzden
mobiletine
yüzükoyun
yatmış
bir
çocuk
geçiyor
A
boy
passes
in
front
of
us,
lying
face
down
on
his
mobile
phone
Göbeği
tam
selenin
üstünde
gidiyor
ufka
doğru
His
belly
is
right
on
top
of
the
moon,
going
towards
the
horizon
Gülüyoruz
ardından
We
laugh
after
him
O
beyaz
balerini
görüyor
He
sees
that
white
ballerina
Merdivenlerden
inerken
Coming
down
the
stairs
Ona
veriyor
tavuğun
altından
He
gives
her
the
egg
he
got
from
under
the
chicken
Teşekkür
ederek
aldığı
yumurtayı
Which
he
received
with
gratitude
O
gece
yıldızların
altında
bir
ateş
yakmış
That
night
he
built
a
fire
under
the
stars
Ayakkabısının
tadına
bakıyor
Şarlo
Charlie
is
tasting
his
shoe
Gelip
başını
dizine
koyuyor
balerin
beni
de
götür
diyor
The
ballerina
comes
and
lays
her
head
on
his
lap,
says
take
me
too
Bakıyorum
içimizde
yalnız
Nuri
ağlamış
I
look,
only
Nuri
has
cried
among
us
Kışlık
sinema
sarmış
onu
karanlığıyla
The
winter
cinema
has
enveloped
him
with
its
darkness
Ve
on
yıl
sonra
Adana'da
And
ten
years
later
in
Adana
Damlarda
kaçarken
vuruluyor
Nuri
Nuri
is
shot
while
running
on
the
roofs
Gömüyoruz,
kekelemiyor
artık
We
bury
him,
he
doesn't
stutter
anymore
Ve
seni
seviyorum
diyor
şarkıcı
And
the
singer
says
I
love
you
Bozkırda
uyuyan
çocuğun
yüreğinden
geçen
Passing
through
the
heart
of
the
child
sleeping
in
the
open
Ve
sessizlikte
kaybolup
And
vanishing
into
silence
Uzaklarda
yine
ışığa
çıkan
o
dereler
adına
In
the
name
of
those
streams
that
emerge
into
the
light
again
in
the
distance
Dağların
ardına
giden
güneş
The
sun
going
behind
the
mountains
Mutsuzluğa
takılı
gaz
lambaları
Gas
lamps
stuck
in
unhappiness
Fitili
açlığa
giden
o
ışık
That
light
whose
wick
leads
to
hunger
Geceyarısından
gelip
geçen
ramazan
davulları
Ramadan
drums
coming
and
going
after
midnight
O
yarı
karanlık
yollarda
kurbağalar
Frogs
on
those
half-dark
roads
Ve
anasının
boynuna
başını
gömen
o
küçük
kız
And
that
little
girl
burying
her
head
in
her
mother's
neck
Ve
o
davulların
bilmeden
yürüdükleri
And
in
the
name
of
those
magical
roads
O
büyülü
yollar
adına
That
those
drums
unknowingly
walk
on
Sen
yalnız
çakılım
You
are
my
only
shore
Söylediğim
tüm
şarkılar
sana
All
the
songs
I
sing
are
for
you
Sen
yalnız
çakılım
sana
You
are
my
only
shore
Sen
her
yağmura
bir
ad
verenim
sana
You
are
the
one
I
give
a
name
to
every
rain
Sen
hayal
sarayım
sana
You
are
my
dream
palace
Sen
uykumda
kaybolan
dizem
sana
You
are
my
knee
lost
in
my
sleep
Sen
sevda
dalgınlığım
sana
You
are
my
love's
absentmindedness
Sen
mor
derelerde
bulduğum
sana
You
are
what
I
found
in
purple
streams
Sen
sonsuz
kuğum
sana
You
are
my
endless
well
Sen
Atlantis
ışıklarım
sana
You
are
my
Atlantis
lights
Sen
serserilik
çağım
sana
You
are
my
age
of
vagrancy
Sen
uzak
zenci
mahallem
sana
You
are
my
distant
black
neighborhood
Sen
ışıktan
topladıklarım
sana
You
are
what
I
gathered
from
the
light
Sen
dudak
kurumam
sana
You
are
my
chapped
lips
Sen
kör
kuşum,
camlarına
çarptığım
evrenim
sana
You
are
my
blind
bird,
my
universe
whose
windows
I
crash
into
Sen
yaprak
merdivenim
sana
You
are
my
leaf
ladder
Sen
kara
şarabım
sana
You
are
my
black
wine
Sen
çatı
katındaki
piyanom
sana
You
are
my
piano
in
the
attic
Sen
ayakucumda
uyuyan
melodim
sana
You
are
my
melody
sleeping
at
my
feet
Sen
sular
altında
açanım
sana
You
are
what
blooms
underwater
in
me
Sen
yağmura
söylediğim
sana
You
are
what
I
told
the
rain
Sen
yokluk
lekem
sana
You
are
my
stain
of
absence
Sen
Pozantı'm
sana
You
are
my
Pozantı
Sen
köy
çocuklarındaki
kavalım
sana
You
are
my
flute
in
the
village
children
Sen
çalıçırpım
sana
You
are
my
goldfinch
Sen
son
cümlem
sana
You
are
my
last
sentence
Sen
ayrılıksızlığım
sana
You
are
my
inseparability
Sen
mahlebim,
arzuhalcilere
sorduğum
sana
You
are
my
neighborhood,
what
I
asked
the
petition
writers
about
Sen
Orfeo'm,
gececi
ıslıklarım
sana
You
are
my
Orpheus,
my
nocturnal
whistles
Sen
topuklarında
yaz
şarkılarım
sana
You
are
my
summer
songs
on
your
heels
Sen
yüzünü
düşlerken
akşamı
anladığım
sana
You
are
the
one
I
understand
the
evening
while
dreaming
of
your
face
Sen
yürek
çırpıntım
sana
You
are
my
heartbeat
Sen
düğümleyemediğim
sana
You
are
what
I
couldn't
tie
Sen
ıslak
kiremitim
sana
You
are
my
wet
tile
Sen
ay
taşım,
silik
kartopum
sana
You
are
my
moonstone,
my
faint
snowball
Sen
kalbim,
üzgün
suyum
sana
You
are
my
heart,
my
sorrowful
water
Sen
bulutçum
sana
You
are
my
cloud
Sen
kuş
sürüleriyle
gelenim
sana
You
are
the
one
who
comes
with
flocks
of
birds
Sen
bir
sabah
kapıda
belirenim
sana
You
are
the
one
who
appears
at
the
door
one
morning
Sen
göklerde
boğulanım
sana
You
are
the
one
I
suffocate
in
the
skies
Sen
peleriniyle
ölenim
sana
You
are
the
one
who
dies
with
their
cloak
Sen
susup
toprağa
anlattığım
sana
You
are
what
I
tell
the
earth
in
silence
Sen
pürenlere
dönüşenim
sana
You
are
what
turns
into
ashes
in
me
Sen
Chagall'im
sana
You
are
my
Chagall
Sen
yanan
İskenderiyem
sana
You
are
my
burning
Alexandria
Sen
süremsizim,
sen
bulanık
haritam
sana
You
are
my
timeless,
my
blurry
map
Sen
doz
aşımım,
sen
sarhoş
ahtapotum
sana
You
are
my
overdose,
my
drunken
octopus
Sen
sarı
on
kuruşum
sana
You
are
my
yellow
ten
cents
Sen
lacivert
ağustos
gecem
sana
You
are
my
navy
blue
August
night
Sen
tuzlu
molozlardaki
yıldızım
sana
You
are
my
star
in
the
salty
breakwaters
Sen
kelebek
desenim,
ilk
sevgilim
sana
You
are
my
butterfly
pattern,
my
first
love
Sen
kovgun
yelim,
agoram
sana
You
are
my
exile
wind,
my
agora
Sen
kimselere
demediğim
sana
You
are
what
I
haven't
told
anyone
Sen
kerpicim
sana
You
are
my
brick
Sen
Laponya'm
sana
You
are
my
Lapland
Sen
dağlarda
dolaşan
ustam
sana
You
are
my
master
wandering
in
the
mountains
Sen
yaşlı
şarkıcım
sana
You
are
my
old
singer
Sen
ölümsüzlüğümün
ucu
sana
You
are
the
tip
of
my
immortality
Sen
bazilikam
sana
You
are
my
basilica
Ve
seni
seviyorum
diyor
şarkıcı
And
the
singer
says
I
love
you
Yüzyıllardır
evde
okulda
siyasi
şubede
bir
çocuk
For
centuries
a
child
at
home,
at
school,
at
the
political
branch
Kekeliyor
ve
o
kekeledikçe
uzuyor
heceler
He
stutters
and
as
he
stutters
the
syllables
lengthen
Ve
o
terledikçe
aşağılanan
ezilen
halklar
And
as
he
sweats,
the
oppressed
peoples
Karışıyor
şarkısına
ve
seni
seviyorum
Blend
into
his
song
and
I
love
you
Yağmurlu
süremlerde
gökyüzü
nasıl
loşsa
öyle
umutsuz
As
gloomy
as
the
sky
is
in
rainy
spells,
so
hopeless
Ama
seni
seviyorum
But
I
love
you
Yavaşça
tomurcuklanıyorsun
kalbimde
You
are
slowly
budding
in
my
heart
Seni
seviyorum
I
love
you
Göğün
ışığı
yalnızlığın
eski
zamanları
sevdiği
gibi
Like
the
light
of
the
sky
loves
the
old
times
of
loneliness
Seni
seviyorum
I
love
you
Bir
kör
nasıl
kavuşursa
müziğe
Like
a
blind
man
finds
his
way
to
music
Her
gece
kuzey
kutup
çizgisine
doğru
Every
night
towards
the
arctic
circle
Yaşlı
bir
sihirbaz
geçerdi
önümden
An
old
wizard
would
pass
in
front
of
me
Koltuğunda
iki
ekmek,
bir
ufak
rakı
Two
loaves
of
bread,
a
small
bottle
of
raki
in
his
hand
Ben
bir
gece
bekçisiydim
kutuplarda
bir
piramitin
I
was
a
night
watchman
of
a
pyramid
in
the
poles
Derdi
ki:
bekçi
baba
buralardan
gidelim
seninle
He
would
say:
father
watchman,
let's
get
out
of
here
with
you
Altı
nüfus
bir
haylaz,
bırakıp
ardımızda
Six
souls,
one
mischievous,
leaving
them
behind
Gidelim
bekçi
baba
bileti
kaç
kuruşsa
verelim
Let's
go,
father
watchman,
we'll
pay
whatever
the
ticket
is
Bırakıp
bu
oyunları,
şiir
diye
bir
şey
yok
Leaving
these
games
behind,
there's
no
such
thing
as
poetry
Babacığım
buralardan
gidelim
seninle
Daddy,
let's
get
out
of
here
with
you
Daha
adı
konulmamış
topraklara,
akşam
olurken
To
lands
yet
unnamed,
as
evening
falls
Kiraz
ağaçlarının
altında
bir
masada
rahmetli
ustam
At
a
table
under
the
cherry
trees,
my
late
master
Karşılar
bizi
yazılmamış
dizelerle
Welcomes
us
with
unwritten
verses
Derdi
ki:
sihir
yoksa
anlamlar
nerde
He
would
say:
if
there's
no
magic,
where
are
the
meanings
Derdim
ki:
evlat,
küçükkızı
öldürdüler
I
would
say:
my
dear,
they
killed
the
little
girl
O
şiir
yağmur
ardında
definelerde
That
poem
is
in
treasures
after
the
rain
Оцените перевод
Оценивать перевод могут только зарегистрированные пользователи.
Внимание! Не стесняйтесь оставлять отзывы.