Текст и перевод песни Altay Kenger - Çin Lokantası
Çin Lokantası
Chinese Restaurant
'beni
sevmene
asla
izin
vermeyeceğim'
'I
will
never
let
you
love
me'
Diye
yazmıştın
kapımdaki
not
defterime
You
wrote
in
the
notepad
on
my
door
Kendi
kapımı
çalmak
zorunda
kalmıştım
I
had
to
knock
on
my
own
door
Içerde
olmadığımı
bile
bile
Even
though
I
knew
I
wasn't
inside
Gövdeni
hatırlıyorum
I
remember
your
body
Ansızın
bu
kış
ormanında
işte
Suddenly
in
this
winter
forest,
here
it
is
Uzun,
büyük,
parlak
Long,
big,
bright
Siyah
ve
vahşi!
Black
and
wild!
Parçalayacak
kadar
vahşi
Wild
enough
to
tear
apart
Ve
onarabilecek
kadar
vahşi!
And
wild
enough
to
mend!
Aşka
hayattan
daha
fazla
özen
gösteren
Childlike
Çocuksu
Who
cares
more
for
love
than
life
Ama
hep
parçalanmış
But
always
broken
Hırpalandıkça
palazlanmış
bir
ziyaretçi
A
visitor
who
flourished
as
he
was
battered
Gövde'nin
tarihi'nde
In
the
history
of
your
Body
Yan
yana
dururdu
yalnızlıklarımız
Our
loneliness
stood
side
by
side
Plastik
ve
acımasız,
zehirli
ve
karmaşık
Plastic
and
ruthless,
poisonous
and
complicated
Kısaca,
birbirlerine
sevgiyi
öğretmeye
çalışırken
In
short,
while
trying
to
teach
each
other
love
Birbirlerine
kan
içirdiklerini
anlayan
Two
vagabond
lovers
who
realized
they
were
drinking
each
other's
blood
Iki
serseri
aşık
Two
vagabond
lovers
Ellerin
saklamaya
çabaladığı
o
şehir
gecesi
That
city
night
your
hands
were
trying
to
hide
Başın
omzumda,
gözlerin
kapalı,
saçların
açık
Your
head
on
my
shoulder,
your
eyes
closed,
your
hair
open
Giderken
citroen
Citroen
as
we
left
Dudaklarını
döven
neon
gazı
Neon
gas
beating
your
lips
Dudaklarındaki
kazı
tozu
The
dust
of
demolition
on
your
lips
'ölelim
mi?'
demiştin
'Shall
we
die?'
you
said
Bak
şimdi
tam
sırası
Now
is
the
time
Dağlarda
bir
çin
lokantasıydık
senle
ben
We
were
a
chinese
restaurant
in
the
mountains,
you
and
I
Müşterisiz
Without
customers
Mütemadiyen
ağlamaklı
Always
on
the
verge
of
tears
Için
için
eğlenceli
Secretly
fun
Çevresinde
çizgifilm
hayvanlarının
oynaştığı
Cartoon
animals
playing
around
it
Bir
çin
lokantasıydık
dağlarda
senle
ben
We
were
a
chinese
restaurant
in
the
mountains,
you
and
I
Bir
tahta
masa
One
wooden
table
Iki
iskemleyle
sınırlıydı
ülkemiz
Our
country
was
limited
to
two
chairs
Yeni
pişmiş
pirinç
pilavı
Freshly
cooked
rice
pilaf
Dilinin
üstünde
yürürdü
kokarca
The
skunk
would
walk
on
your
tongue
Ve
sağ
kulağındaki
yabanıl
bitki
örtüsü
And
the
wild
vegetation
in
your
right
ear
Biz
birbirimizin
çatalı,
bıçağı
We
are
each
other's
fork,
knife
Biz
birbirimizin
incecik
hırsızı,
gönül
süsü
We
are
each
other's
thin
thief,
heart's
desire
Ayrılık,
bir
yutulmaz
lokma
gibi
Separation,
like
an
indigestible
bite
Kaldı
boğazımızda
Stuck
in
our
throats
Sevdanın
sevdaya
ettiğini
What
love
does
to
love
Etmez
et,
kemiğe
Doesn't
do
it
to
the
bone
Sarayın
çıkışlarını
tutarken
While
holding
the
exits
of
the
palace
Uyuşturucu
ve
kaftan
Narcotics
and
kaftan
Merdivenlere
yığılıp
ölen
son
şehzade
The
last
prince
who
died
piled
up
on
the
stairs
Son
fırsat,
kaçınılmaz
son
düet
Last
chance,
inevitable
last
duet
Son
soytarının
son
yemini
Last
oath
of
the
last
jester
Son
sonsuzluğa
dokunan
küstah
kızıl
kanaviçe
The
arrogant
crimson
needlepoint
that
touches
the
last
infinity
Dağlar,
dersini
verir
acının
kuşkusuz
Mountains
undoubtedly
teach
the
lesson
of
pain
Aslolan,
savruk
ruhlara
yakışan
The
main
thing
is
what
suits
the
sweeping
souls
Sahici
ölümler
bulmakta
To
find
real
deaths
Yoksa
kimin
kimin
tabutunu
çakacağı
Or
who
will
hammer
whose
coffin
Mühim
değil
It
doesn't
matter
Gecenin
koynuna
ihanet
Treachery
to
the
bosom
of
the
night
Bir
orospu
gibi
sokulmakta!
To
get
in
like
a
whore!
Işıktan
ışığa
geçen
o
tenha
yolda
On
that
lonely
road
from
light
to
light
O
karanlık
nefes
alışta
In
that
dark
breath
Ve
o
darmadağın
boğulmada
And
in
that
messy
drowning
Seni
sevmeme
asla
izin
vermediğin
Where
you
never
let
me
love
you
O
kör
noktada
At
that
blind
spot
O
hırçın,
o
fazla
erkek,
fazla
kadın
noktada
At
that
fierce,
too
masculine,
too
feminine
point
Tanımadığım
I
didn't
know
Tanımaya
kalkışmadığım
I
didn't
try
to
get
to
know
Izahı
zor,
kavranması
imkansız
bir
hastalık
gibi
Like
an
inexplicable,
incomprehensible
disease
Ilerledim
gövdenin
gövdemi
bulandırdığı
I
advanced
in
the
emptiness
where
your
body
clouded
mine
Şaha
kaldırdığı
boşluklarda!
Where
it
made
it
rise!
Iz
sürmedim
I
didn't
leave
a
trace
Ad
sormadım
I
didn't
ask
for
a
name
Dönüp
bakmadım
ardıma!
I
didn't
look
back!
Hatırla
sevgilim,
mutlaka
sen
de
hatırla
Remember
darling,
you
must
remember
too
O
kadar
çok
kovaladık
ki
hayat
içersinde
We
chased
so
much
in
life
Kendi
kendimizi
Ourselves
Mecali
kalmadı
hayatların
The
lives
were
too
tired
Başka
hayatları
yakalamaya
To
catch
other
lives
'beni
sevmene
asla
izin
vermeyeceğim'
'I
will
never
let
you
love
me'
Diye
yazmıştın
kapımdaki
not
defterine
You
wrote
in
the
notepad
on
my
door
Ben
de
eklemiştim
altına
I
added
underneath
it
'aşkı
dövmek
lazım
'Love
must
be
beaten
Kalbe
terbiyesizlik
ettiğinde.'
When
it's
rude
to
the
heart.'
Оцените перевод
Оценивать перевод могут только зарегистрированные пользователи.
Авторы: Altay Kenger
Внимание! Не стесняйтесь оставлять отзывы.