Текст и перевод песни Dursun Ali Erzincanlı - Mağaraya Sıkışan Üç Kişi
Добавлять перевод могут только зарегистрированные пользователи.
Mağaraya Sıkışan Üç Kişi
The Three Men Trapped in a Cave
Peygamber
huzuru,
huzur
iklimi...
The
Prophet's
presence,
a
climate
of
peace...
O
bakmadığı
sürece
gözler
onda,
O
bakınca
bakışlar
yerde.
As
long
as
he
didn't
look,
eyes
were
on
him,
when
he
looked,
gazes
were
on
the
ground.
Sesi
tüm
seslerin
andelibiydi.
His
voice
was
the
nightingale
of
all
voices.
Sesi
karanlıkta
kalan
gönüllere
seher
vakti
gibiydi.
His
voice
was
like
dawn
to
hearts
lost
in
darkness.
O
yağmur
deyince
sanki
şimşekler
çakar,
yıldırımlar
düşerdi.
When
he
said
rain,
it
was
as
if
lightning
flashed
and
thunder
roared.
O
yağmur
deyince
sanki
kelimeler
sırılsıklam.
When
he
said
rain,
it
was
as
if
words
were
drenched.
Sizden
önceydi
dedi
ama
ne
kadar
önceydi
söylemediler.
They
said
it
was
before
you,
but
they
didn't
say
how
long
before.
3 kişiydiler,
yolda
yürürken
yağmura
yakalandılar.
There
were
3 of
them,
caught
in
the
rain
while
walking
on
the
road.
Dağın
eteğindeki
mağarayı
görünce
biri
ve
When
they
saw
the
cave
at
the
foot
of
the
mountain,
one
of
them
and
Sonra
diğerleri
koşarak
mağaraya
sığındılar.
Then
the
others
ran
and
took
shelter
in
the
cave.
Ardından
büyük
bir
kaya
düşüp
dağdan,
mağaranın
önünü
kapattı.
Then
a
large
rock
fell
from
the
mountain
and
blocked
the
entrance
of
the
cave.
Bunun
üzerine
onlardan
biri
diğerlerine
dedi
ki:
"
Upon
this,
one
of
them
said
to
the
others:
"
Hayatımızda
işlediğimiz
en
hayırlı
Let's
ask
for
Allah's
help
by
mentioning
the
most
righteous
Ameli
söyleyerek
Allah'tan
yardım
isteyelim".
Deed
we
have
done
in
our
lives".
Düşündüler.
They
thought.
Korku
ve
heyecanla
ne
kadar
düşündülerse
düşündüler.
They
thought
as
much
as
they
could
with
fear
and
excitement.
Ve
birinin
sesi
duyuldu
karanlıkta.
And
a
voice
was
heard
in
the
darkness.
Ben,
her
gün
koyunlarımla
meraya
çıkar,
onl
I
used
to
go
to
the
pasture
with
my
sheep
every
day,
grazing
them,
Arı
otlatır
sonra
gelip
koyunlarımı
sağardım.
Then
I
would
come
back
and
milk
my
sheep.
Sütü
önce
ihtiyar
anne
ve
babama
içirirdim.
I
would
first
give
the
milk
to
my
elderly
parents
to
drink.
Ardından
çocuklarım
ve
eşim
içerdi.
Then
my
children
and
wife
would
drink.
Bir
gün
geç
kalmış
sürüyü
getirememiştim.
One
day
I
was
late
and
couldn't
bring
the
flock
back.
Eve
geldiğimde
annem
ve
babam
uyumuşlardı.
When
I
got
home,
my
mother
and
father
were
asleep.
Her
zamanki
gibi
sütü
sağdım
ve
baş
uçlarında
dikildim.
I
milked
the
milk
as
usual
and
stood
by
their
bedside.
Onları
uykularından
uyandırmayı
istemiyordum.
I
didn't
want
to
wake
them
from
their
sleep.
İşte
o
gece
gün
doğuncaya
kadar
benim
halim
That
night,
until
dawn,
my
state
Beklemekle,
onların
halide
uyumakla
devam
etti.
Continued
with
waiting,
and
their
state
continued
with
sleeping.
Şüphesiz
sen
bilmektesinki,
ben
bunu
senin
rızan
için
yaptım.
You
surely
know
that
I
did
this
for
Your
pleasure.
Şu
kayayı
açta
gökyüzünü
görelim,
dedi.
Open
this
rock
so
we
can
see
the
sky,
he
said.
Ve
kaya
hareket
etti.
And
the
rock
moved.
İçeri
sızan
gün
ışığıyla
mağara
aydınlandı.
The
cave
was
illuminated
by
the
sunlight
seeping
in.
Birbirlerini
görebiliyorlardı.
They
could
see
each
other.
Heyacanlarını
ve
sevinç
göz
yaşlarını
görebiliyorlardı.
They
could
see
their
excitement
and
tears
of
joy.
Allah'ın
görme
ve
duymasına
olan
imanları
ziyadeleşmişti.
Their
faith
in
Allah's
seeing
and
hearing
had
increased.
Bu
imanla
diğeri
duaya
başladı
fakat
dua
With
this
faith,
the
other
one
started
to
pray,
but
while
praying,
Ederken
başını
eğdi,
çünkü
duası
baş
eğilecek
türdendi.
He
bowed
his
head
because
his
prayer
was
of
the
kind
that
required
bowing.
Ben
amcamın
kızını
sevmiştim.
I
had
loved
my
uncle's
daughter.
Hemde
erkeklerin
kadınları
sevmekte
And
it
was
the
most
intense
love
that
men
Oldukları
sevginin
en
şiddetlisiydi.
Have
for
women.
Durumları
iyi
değildi,
paraya
ihtiyaçları
vardı.
They
were
not
well
off,
they
needed
money.
Bir
gün
benden
100
Dinar
istedi.
One
day
she
asked
me
for
100
Dinars.
Benimle
birlikte
olursa
verebileceğimi
söyledim.
I
said
I
could
give
it
to
her
if
she
would
be
with
me.
Kabul
etmek
zorunda
kaldı.
She
had
to
accept.
Ben
de
parayı
kazanmak
için
çalıştım
ve
nihayet
100
Dinarı
topladım.
I
worked
to
earn
the
money
and
finally
collected
100
Dinars.
Sonunda
amcamın
kızına
bu
100
Dinarla
kavuştum.
I
finally
met
my
uncle's
daughter
with
this
100
Dinars.
Parayı
ona
verip
yanıma
oturunca
bana,
Allah'tan
kork
dedi.
When
I
gave
her
the
money
and
sat
next
to
her,
she
said
to
me,
fear
Allah.
Ben
de
ne
ona
dokundum,
ne
de
parayı
geri
aldım.
I
neither
touched
her
nor
took
the
money
back.
Şüphesiz
bilmektesinki
ben
bunu
senin
rızan
için
yaptım.
You
surely
know
that
I
did
this
for
Your
pleasure.
Ne
olur
bizi
bu
zor
durumdan
kurtar
dedi
ve
Please
save
us
from
this
predicament,
he
said,
and
Kaya
yine
hareket
ederek
mağaranın
önünü
açtı.
The
rock
moved
again
and
opened
the
front
of
the
cave.
Ama
çıkabilecekleri
kadar
açılmamıştı.
But
it
wasn't
open
enough
for
them
to
get
out.
Sanki
hesap
günüydü
ve
Allah'ın
huzurundaydılar.
It
was
as
if
it
was
the
Day
of
Judgment
and
they
were
in
the
presence
of
Allah.
O
kadar
yakın
hissediyorlardı.
They
felt
so
close.
Bu
yüzden
üçüncüleri
ağlama
ve
konuşma
arası
bir
sesle
duaya
başladı.
That's
why
the
third
one
started
to
pray
in
a
voice
between
crying
and
speaking.
Şüphesiz
ki
sen
bilmektesin.
Surely
You
know.
Ben
bir
işci
tutmuştum.
I
had
hired
a
worker.
İş
sonunda
ücretini
verdim
fakat
almaktan
çekindi
ve
bırakıp
gitti.
At
the
end
of
the
work,
I
gave
him
his
wages,
but
he
was
reluctant
to
take
it
and
left.
Ben
de
ona
vereceğim
ücretle
ekin
ektim.
I
planted
crops
with
the
wages
I
was
going
to
give
him.
Kazandığımla
bir
sığır,
bir
de
çoban
satın
aldım.
With
what
I
earned,
I
bought
a
cow
and
a
shepherd.
Bir
müddet
sonra
o
işci
geldi
ve
bana:
"
After
a
while,
the
worker
came
and
said
to
me:
"
Ey
Allah'ın
kulu
benim
hakkımı
bana
ver
dedi".
O
servant
of
Allah,
give
me
my
due".
Ben
de
ona:
"
I
said
to
him:
"
Şu
sığırlara
ve
çobanına
git,
çünkü
onların
hepsi
senindir"
dedim.
Go
to
these
cows
and
their
shepherd,
for
they
are
all
yours".
Adam
bana:
" Benimle
alay
etme"
dedi.
The
man
said
to
me,
"Don't
make
fun
of
me".
Ben
de
ona:
"
I
said
to
him:
"
Hayır,
seninle
alay
etmiyorum,
bunlar
gerçekten
senindir"
dedim.
No,
I'm
not
making
fun
of
you,
these
are
really
yours".
Ben
bunu
senin
rızan
için
yapmıştım.
I
had
done
this
for
Your
pleasure.
Bize
yardımını
lütfeyle
dedi
ve
kaya
yine
hareket
etti.
Please
grant
us
Your
help,
he
said,
and
the
rock
moved
again.
Mağaranın
önü
açılmıştı.
The
front
of
the
cave
was
open.
Sonra
Peygamber
sustu
ve
yağmur
durdu.
Then
the
Prophet
fell
silent
and
the
rain
stopped.
Şimdi
sohbetin
manalarını
damlıyordu
sahabenin
kalbine.
Now
the
meanings
of
the
conversation
were
dripping
into
the
hearts
of
the
Companions.
Günü
geldiğinde
Allah'a
sunacağımız,
vesil
May
we
have
righteous
deeds
that
we
will
present
to
Allah
on
the
Day
of
Judgment
and
that
will
intercede
E
edeceğimiz
salih
amellerimiz
olsun.
For
us.
Aslında
her
amelimiz
salih
olsun.
In
fact,
may
all
our
deeds
be
righteous.
Bu
istek
mümin
için
bir
emeldir.
This
is
a
wish
for
a
believer.
Sadıklarla
birlikte
olmakta
salih
bir
ameldir.
Being
with
the
truthful
is
also
a
righteous
deed.
Оцените перевод
Оценивать перевод могут только зарегистрированные пользователи.
Внимание! Не стесняйтесь оставлять отзывы.