Текст и перевод песни Mert Fırat - Edip Cansever
Добавлять перевод могут только зарегистрированные пользователи.
Edip Cansever
Edip Cansever
Yaşın
getirdiği
vicdan
azabı
çokluğu
da
getiriyor
yanında.
The
weight
of
years
brings
with
it
a
multitude
of
pangs
of
conscience.
Ne
kadar
çok
kelimelerin
var
oysa
You,
however,
possess
an
abundance
of
words,
Ki
azlığın
olduğu
şu
garip
dünyada...
In
this
strange
world
where
scarcity
reigns...
Her
gün
yeniden
yakılan
sigaralar,
Cigarettes
lit
anew
each
day,
Geçip
gidilen
taş
kaldırımlar,
yükü
bedenimden
ağır
hayatlar...
Cobblestone
paths
traversed,
lives
heavier
than
my
own
body's
burden...
Erkekliğin
günahından
uzak
kadınların
yaşadığı,
Where
women
untouched
by
the
sins
of
manhood
reside,
Dar
ince
sokaklar
arasında
yükselen
çığlıklar.
Screams
rising
from
narrow,
slender
streets.
Hangi
yana
baksam
gölgem
peşimde.
Wherever
I
turn,
my
shadow
follows.
Evden
ayrılalı
yıl
olmuş.
It's
been
a
year
since
I
left
home.
Şimdi:
gözlerim
arıyor
yarı
karanlık
sularda
bıraktığım
düşlerimi.
Now:
my
eyes
search
for
the
dreams
I
left
in
the
dim
waters.
Bir
güne
daha
aydı
gözlerim.
My
eyes
were
moonlit
for
another
day.
Geceden
kalma
korkularımı
bir
içki
masasında,
I
left
my
lingering
fears
from
the
night
before
at
a
drinking
table,
Bir
ela
gözler,
kadife
dudaklar
içinde
bıraktım.
Amidst
hazel
eyes
and
velvet
lips.
Sarıyı
siyaha
kattım
saçlarında
bıraktım.
I
blended
yellow
into
black,
leaving
it
in
your
hair.
Ihlamur
çiçekleri
açtı
dallarımda.
Linden
blossoms
bloomed
on
my
branches.
Kapıyı
kaç
kez
çaldı
ayaklarım
Etiler'den
Hisar'a
doğru.
How
many
times
did
my
feet
knock
on
the
door,
from
Etiler
to
Hisar?
Belki
uzun
yollarda
yürürken
denk
düşmedi
hayatlarımız.
Perhaps
our
paths
never
crossed
on
those
long
roads.
Sen
hep
bir
başka
şiir
dizesine
You,
always
becoming
the
subject
of
another
verse,
Konu
olurken
ben
fazla
şiirden
ölüyordum
While
I
was
dying
from
too
much
poetry,
Ucu
yanık,
birkaç
mürekkep
dökülmüş
sarı
saman
kâğıtlarda...
On
yellowed
straw
paper,
edges
singed,
with
a
few
ink
spills...
Bir
insan
ne
zaman
ölür
demiş
Romalılar
The
Romans
asked,
when
does
a
man
die?
Seni
anladığım
gün
olmadı
ki
öldüreyim
hem
seni
hem
kendimi.
There
was
never
a
day
I
understood
you
enough
to
kill
both
you
and
myself.
İsmini
değiştirme
dedim
hep,
I
always
said,
don't
change
your
name,
Oysa
her
gün
değişiyordu
ismin
bazen
bir
Yet
your
name
changed
every
day,
sometimes
at
a
Rakı
sofrasında,
bazen
bir
kadehte,
tütünün
en
ince
dal
sarımlığında.
Rakı
table,
sometimes
in
a
glass,
in
the
thinnest
wisp
of
tobacco
smoke.
Dünyayı
dolaşır
gibi
dolaşıyordun
kalbimde
You
wandered
in
my
heart
as
if
traversing
the
world,
Sen
rakıyı
seviyordun
ben
seni.
You
loved
rakı,
I
loved
you.
Yuvarlanıyor
kelimeler
yüksek
Words
tumble
down
from
high
Kaldırımlardan,
dağların
dik
yamaçlarından,
Curbs,
from
the
steep
slopes
of
mountains,
Beyaz
elbisenin
en
çok
yakıştığı
omuzlarından
dizelere.
From
your
shoulders,
where
the
white
dress
suits
you
best,
into
verses.
Şiirlerim
ayçiçeği
tarlasında
yüz
sürüyor
ellerine.
My
poems
brush
against
your
hands
in
a
sunflower
field.
Sen
'' dersin
ben
'yeniden
buluş'
You
say
'goodbye,'
I
say
'let's
meet
again'
Belki
sevemedin
beni
bir
"Gök",
belki
sevemedim
seni
bir
"Reis"
kadar
Perhaps
you
couldn't
love
me
like
a
"Gök,"
perhaps
I
couldn't
love
you
like
a
"Reis"
Yarışların
birincilikleri
sana,
yenilmelerin
kaygıları
bana
düştü
hep.
The
victories
of
competitions
always
fell
to
you,
the
anxieties
of
defeat
to
me.
Unutulmuş
çirkinlik
Forgotten
ugliness
Kasıklarından
başlıyor
şimdi
ıslak
saçlarının
kokusu
The
scent
of
your
wet
hair
starts
now
from
your
groin
Dağların
tepelerin
dönüyor
yüzünü
güneşe
The
peaks
of
mountains
turn
their
faces
to
the
sun
Dik
yamaçların
kırılıyor
düzlüklere
Steep
slopes
break
into
plains
Ellerinde
ayçiçekleri
açıyor
Sunflowers
bloom
in
your
hands
Hep
başladığım
yerden
kaybediyorum
kendimi
I
always
lose
myself
from
where
I
started
Belirsizlikler
dünyasına
açmışım
gözlerimi
I
have
opened
my
eyes
to
a
world
of
uncertainties
Yeni
yaşım
kefen
beyazında
My
new
age
in
the
white
of
a
shroud
"Doğdun"
dediğin
gün
ölüyorum
I
die
on
the
day
you
say
"You
were
born"
Avuçlarından
akıyor
sözcükler
Words
flow
from
your
palms
Toprağa
düştükçe
filizleniyor
umutlarım,
As
they
fall
to
the
ground,
my
hopes
sprout,
Bekliyorum
çiçek
versin
bana
bakan
gözlerin
I
wait
for
your
eyes
that
look
at
me
to
blossom,
Yaşlar
akıyor
gözümden,
Hisar'ın
sularına
karışıyor
ölçülerim.
Tears
flow
from
my
eyes,
my
measurements
mingle
with
the
waters
of
Hisar.
Toprağı
toprağa,
denizi
denizle
ölçsem
ne
olur?
What
good
is
measuring
earth
with
earth,
sea
with
sea?
Aşkını
aşkımla
ölçemedikten
sonra.
After
failing
to
measure
your
love
with
mine.
Sen
Şairlerin
Kadını!
You,
the
Woman
of
Poets!
Ben
şiirlerin
yenicisi.
I,
the
novice
of
poems.
Bir
İstanbul
sabahında
üstümde
ince
ceket,
On
an
Istanbul
morning,
with
a
thin
jacket
on
my
back,
Ayağımda
bilindik
kösele,
en
unutulmuş
yalnız
adamdan
daha
yalnızım.
Familiar
leather
on
my
feet,
I
am
lonelier
than
the
most
forgotten
lonely
man.
Yürüdüğüm
yollar
varmıyor
ya
sana...
The
paths
I
walk
don't
reach
you...
Kaçıyorum
kalbinin
kalabalığından...
I
flee
from
the
crowds
of
your
heart...
Anlatacak
ne
çok
şey
var.
There
is
so
much
to
tell.
Sol
yanım
darmadağın.
My
left
side
is
in
disarray.
Işıklarını
yakmış
oturmuşsun
kalbine,
You
sit
with
your
heart's
lights
on,
Bekliyorsun
kim
sever?
Waiting
for
who
will
love?
Çok
şiirden
değil,
yalnızlıktan
öldü
Cansever
Cansever
died
not
from
too
much
poetry,
but
from
loneliness
Оцените перевод
Оценивать перевод могут только зарегистрированные пользователи.
Внимание! Не стесняйтесь оставлять отзывы.