Lyrics Şeyh Bedrettin Destanı - Zulfu Livaneli
Akdeniz
yakası
Aydın
elleri
Kuşlar
gider
bizim
dede
sultana
Cemal'in
görünce
yürüdü
dağlar
Taşlar
gider
bizim
dede
sultana
Duyduk
ki
Mustafa
huruç
eylemiş
Aydın
ellerinde
karaburunda
Bedrettin'in
kelamını
söylemiş
Köylünün
huzurunda
Duyduk
ki
bu
işler
duyulurda
durmak
olur
mu?
Bir
sabah
erken
Haymana
Ovası'nda
bir
garip
kuş
öterken
Sıska
bir
söğüt
altında
zeytin
danesi
yedik.
Varalım
dedik,
görelim
dedik
Yapışıp
sabanın
sapına
Çolkardeş
toprağını
Biz
de
biliyol,
biz
de
biliyol
Sürelim
dedik.
Düştük
dağlara
dağlara
Aştık
dağları
dağları
Bedrettin
yiğitleri
ufka
baktılar
Gitgide
yaklaşıyordu
toprağın
sonu
fermanlı
bir
ölüm
kuşunun
kanatlarıyla
Oysaki
onlar
bu
toprağı,
bu
kayalardan
bakanlar
onu
Üzümü,
inciri,
narı,
tüyleri
baldan
sarı,
sütleri
baldan
koyu
davarları
İnce
belli,
aslan
yeleli
atlarıyla
Duvarsız
ve
sınırsız
bir
kardeş
sofrası
gibi
açmıştılar
Katardan
ayrılan
turna
sürüler
Her
andıkça
ümüklerim
sızılar
İrili,
ufaklı,
emli
kuzular
Koçlar
gider
bizim
dede
sultana
Bedrettin
yiğitleri
şehzade
ordusunun
karşısına
çıktılar
Dikişsiz
aklibastı
baş
açık,
yalınayak,
yalın
kılıçtılar
Mübalağa
cenk
olundu
Aydın'ın
Türk
köylüleri,
Sakızlı
Rum
gemiciler,
Yahudi
esnafları,
on
bin
mülhid
yoldaşı
Börtlüce
Mustafa'nın
Düşman
ormanına
on
bin
balta
gibi
daldı
Hep
bir
ağızdan
türkü,
türküleri
söyleyip
Hep
beraber
sulardan,
sulardan
çekmek
ağı
Demiri
oya
gibi
işleyip
hep
beraber
Hep
beraber
sürebilmek,
sürebilmek
toprağı
Balı,
incirleri
hep
beraber
yiyebilmek
Yarin
yanağından
gayrı
her
şeyde,
her
yerde,
Hep
beraber,
hep
beraber,
hep
beraber
demek
için
On
binler
verdi
sekiz
binini
Yenildiler,
yenenler
yenilenlerin
dikişsiz
ak
gömleğinde
sildiler
kılıçlarının
kanını
Ve
hep
beraber
söylenen
bir
türkü
gibi
Hep
beraber
kardeş
elleriyle
işlenen
toprak
Edirne
Sarayı'nda
damızlanmış
atların
eşildi
nalları
ile
Ve
teker
teker
bir
an
içinde
Omuzlarında
dilim
dilim
kırbaç
izleri
Yüzleri
kan
içinde
Geçer
çıplak
ayakları
ile
yüreğime
basarak
Geçer
Aydın
ellerinden
Karaburun
varlukları
Baba
Musa'mızdan
almış
cehdini
Gördün
mü
kaygusuz
zulmün
vaktini
Padişahlar
tacı
ile
tahtını
Yoklar
gider
bizim
dede
sultana
Satırı
çaldı
cellat,
çıplak
boyunlar
yarıldı
nar
gibi
Yeşil
bir
daldan
düşen
elmalar
gibi
Birbiri
ardınca
düştü
başlar
Ve
her
baş
düşerken
yere
Çarmıhından
Mustafa
baktı
son
defa
Ve
her
yere
düşen
başın
kılı
depremedi
İriş
dede
sultanım,
iriş
dede
bir
Başka
bir
söz
demedi
Aydın'da
ortaklar
Karaburun'da
Kılıç
ceran
oldu
oynuyor
kınında
Bir
elim
harmanda,
bir
elim
kanda
İriş
dede
sultan,
gazaya
iriş
İmdi
can
günüdür
gazaya
iriş
Bedrettin
gülümsedi
Aydınlandı
içi
gözlerinin
dedi
Mademki
bu
kerre
malubuz
Ne
etsek,
ne
eylesek
zait
Gayri
uzatma
sözü
Mademki
fetva
bize
ait
Verin
ki
basak
bağrına
mührümüzü
Elim
aydur
dört
kitaptan
evveli
Şeyh
oğlu
Bedrettin
Bektaş-ı
Veli
Ortaklar
adına
Didem'in
seli
Çağlar
gider
bizim
dede
sultana
Yağmur
çiseliyor
Serez'in
esnaf
çarşısında
Bir
bakırcı
dükkanı
karşısında
Bedrettin'in
bir
ağaca
asılı
Yağmur
çiseliyor
Gecenin
geç
ve
yıldızsız
bir
saatidir
Ve
yağmurda
ıslanan,
yapraksız
dalda
sallanan
Şeyh'in
çırılçıplak
etidir
Yağmur
çiseliyor
Serez
Çarşısı
dilsiz,
Serez
Çarşısı
kör
Havada
konuşmamanın,
görmemenin
kahrolası
hüznü
Ve
Serez
Çarşısı
kapatmış
elleri
ile
yüzünü
Yağmur
çiseliyor
Hep
bir
ağızdan
türkü,
türküleri
söyleyip
Hep
beraber
sulardan,
sulardan
çekmek
ağı
Demiri
oya
gibi
işleyip
hep
beraber
Hep
beraber
sürebilmek,
sürebilmek
toprağı
Balı,
incirleri
hep
beraber
yiyebilmek
Yarin
yanağından
gayrı
her
şeyde,
her
yerde,
Hep
beraber,
hep
beraber,
hep
beraber
demek
için
Attention! Feel free to leave feedback.